Paylaş
Her şeyin yepyeni ve gıcır gıcır olduğu, tarihin olmadığı; geçmişe, kültüre, eskiye, nostaljiye, ne bileyim yaşanmış anılara dair hiçbir izin olmadığı, her şeyin tıpkı fırtınada uçuşan çöl kumları gibi sürekli uçuşkan ve geçici durduğu bir ülkede yaşadınız mı?
Yüksek, çok modern ve tepeden tırnağa cam kaplı binaların arasında gerçekliğe dair minicik bir ipucu bulmayı hayal ettiniz mi? Sokak hayatının bile suni olarak yaratılmaya çalışıldığı bir yerde yaşadınız mı? Aradığınız “sıcak ortamın” güneş ısısından başka bir anlamı olduğunu iliklerinize kadar hissettiğinizde, bugünü doya doya yaşamanız gerektiğini düşünürken, sürekli yarını yaşamak adına şantiyeye dönmüş bir şehirde kendinize bir dün ve bugün yaratmaya çabaladınız mı?
Ben yaşıyorum ve yıllardır neyi özlüyorum biliyor musunuz? Naftalin kokan sokakları, evleri...o eski sokaklarda yürüyerek tanıdık birileriyle karşılaşmayı. Eski bir binanın önünden geçerken mesela; “Kim bilir burada kimler ne biçim hayatlar yaşadı?” diyerek hayal kurmayı. Tarihten alınmış derslerin abideleri olarak karşımda duran antika binaları, sokakları... Dokunsan yıkılacak gibi duran ve inadına her türlü depreme, yangına, savaşa meydan okuyup bize nanik yapan tarihi ahşap yapıları mesken edinmiş miskin sokak köpeklerini; müdavimi olduğum için kırk yıllık ahbapmışızcasına merhabalaştığım bakkalımı, gazetecimi, garsonumu, yıllardır gittiğim sinema salonumu özlüyorum. İsterseniz bir şehre kuş kondurun, tarihini göremiyorsanız, geleceğine de şüpheyle bakıyorsunuz.
Sonra “Emek Sinemasını” yıkacağızdiyorlar. Niye? Çünkü eski. Yerine yenisini yapacakmışız, mis gibi. Gıcır gıcır... İnanın istemiyorum ben suni ve içinden yaşanmışlık, bize ait tarih geçmemiş böylesi yeniliği. Bazı şeyler de kalıversin eski! Yenilik yapmak Emek Sinemasını yıkmak demek değil ki! Olamaz yani. Emek sineması gibi ruhu, eti kemiği duyguları olan bir yeri restore etmeyi anlarım da, yerle bir edip yerine Dubai usulu sunisini yapmayı asla anlayamam ki!
Bunun adı ne akıllı olmak ne de ileri görüşlü olmak. Bu bence sözde ilerici görünen gericilik işi.Avrupa’yı Avrupa yapan sahip çıkarak sergilediği gözü gibi bakarak yaşatmak için uğraştığı tarihi değil mi?
Ne İstanbul, ne Türkiye; Dubai gibi geçmişi olmadığı için geleceğe tarih yazma kaygısıyla yaşayan suni bir tarihe ihtiyaç duymuyor ki!
Ellemeyin sakın güzelim Emek sinemamızı...
O bizim samimiyetimizin resmi.
Yonca
“emek-ci”
Ağzında aft çıkarsa
Geçen gün ağzımda aft çıktı. Hani şu minik beyaz yaralardan. Kendi minik ama tahribatı çoook büyük. Hele benim gibi konuşmakolik bir insanın konuşmasını engellemesi bir facia. Lanet olası şey bende çok sık çıkar. Bir üzüleyim cırt dilimde, bir kabus göreyim cırt yanağımın içinde. O gün facebook’da yazayım dedim; “Ağzımda aft çıktı!” diye... Aman tanrım, ne çok “öyle yap iyi gelir, böyle yap iyi gelir” diyen oldu anlatamam size. Ne çok afttan muzdarip insan varmış ve herkes ne çok şey yapıyormuş geçsin diye. Ama güzeli; “Aft ilaçla 1 haftada, ilaçsız 7 günde geçer!” demiş birisi. Benimkiler işte aynen böyle.
Yonca
“aftzede”
Cilt temizleme püfüm
Ben eskiden cildimi temizlemek için pamuk gerektiren bir şeyler kullanırdım. Gülüm de mutlaka suyla yıkayacağı bir şeyler. “Neden?” dedim;“Çünkü yüzüme suyun değmesi fikrini seviyorum!” dedi. Bu cevap bana o kadar etkileyici geldi ki, hemen ikna oldum. Gittim, en doğal içerikli yüz temizlemeye yarayan ve suratımı suyla yıkayabileceğim şeyi aldım. Alın size püfsel şey işte. Cildim çok gıcık derecede hassas bir cilt. Roza Akne denen meret var. Ne yapsam tahriş olur, kızarır vesaire. Ayol pamukla temizlemek meğer ne cefaymış! Hem sürtünme, hem kırk tane pamuk tüketip yine de tam temizleyememe olayından sonra bu iş oldu tüm dertlerime çare. Yıkıyorum, kuruluyorum. Cildim mis gibi. Bilgilerinize.
Yonca
“sulama”
Paylaş