İşkence, ihtiras, itiraf, zevk ve sonuç

“Aman yapma Yonca!” dedim dedim dedim...

Haberin Devamı

Ama duramadım.

 

Özgür elimi tutamadım.

 

Takata tukata başladım yine klavyeye dayak atmaya.

 

Bana yazı yazmadan önce titremeler geliyor.

 

Salyalarım akıyor, gözüm dönüyor, beynimden sesler ve dumanlar çıkıyor!

 

Bir tatlı işkence ki bu, anlatamam size!

 

İşteyim mesela...

 

Önümde bol rakamlı dosyalar, oysa benim gönlüme kelime düşmüş, olmuş uzuuun bir cümle.

Haberin Devamı

 

“Sakın fikrini unutma Yonca!” diye bağıran bir beyin var kafamın atık tası içinde.

 

Kafam olmuş bin tonluk bir bavul,

 

Çaresizlik içinde kıvranan bir de surat var yüzümde.

 

Yazma ihtirası var bende!

 

Neler mi oluyor bana yazma titremesi bastığı durumlarda?

 

İşte özeti size:

 

1- Araba kullanırken: Sağa çekip ofisimi cepten arıyorum. Kendime sesli mesaj şeklinde yazılarımı bırakıyorum.

 

2- Banyoda: (Bu en cefalısı) Buhar tutan cama ve fayansa kısa not alıyorum. Notcuklar silinip buharla uçmadan, çıkıp kağıt kalemle geri dönüp yazıyorum.

 

3- Arkadaşlar arasında: “Erken menopoz galiba, sıcak bastı” ya da “Ay kafama dinozor çarptı!” deyip eve, yazıbaşıma koşuyorum heyecanla. (kandırıkçı olduğum çıktı ortaya!)

 

4- İş yerinde: Aklıma gelen fikirleri, gece çocuklarımın yatma saatinin sonrasına erteliyorum. Sonra oturup bilgisayarın başına, yazıyı yetiştirmek için ter döküyorum.

Haberin Devamı

 

5- Uyurken: Eşimi uyandırıp hayalimdeki kurguyu ve aklımdaki duyguyu anlatıp hiç birşey olmamış gibi dalıyorum uykuya.

 

Ben bir canavarım.

 

İtiraf ediyorum; kocam bir canavarla evli... Biliyorum.

 

Daha akıllı mantıklı denemelerim tabi ki de oldu, olmadı değil.

 

Ses kayıt cihazı aldım kendime.

 

Aman Tanrım, ne büyük hata!

 

Yapmaz olaydım.

 

Öyle bir karga sesim varmış ki... İyi ki duyma şansınız yok!

 

İyi ki sadece sanal dünyanın beyaz ekranında siyah harflerim. Kendi sesimi duyunca yazacak olduğum yazıdan soğudum.

 

Kaçacak yer aradım.

 

Oysa ben bunu, yeni gelin olarak gittiğim Giresun yaylalarında “Telgrafın tellerineeee!” diye şarkı söylerken, bir büyüğüm son derece ciddi bir şekilde “Gelin kızım, SEN SUS!” dediğinde anlamalıydım.

Haberin Devamı

 

***

 

Neden mi bunları yazdım?

 

Bilmiyorum.

 

İçimden tam şu anda bu satırlar geldi sanırım.

 

Ve bir de zevkle yazdığım aşağıdaki sonuca giden düşüncelerim yüzünden elimden kaydılar sanırım.

 

İnanıyorsan kendine GÜVEN.

 

Duyma sadece sesleri, DİNLE.

 

İyiliklere doyma, aç gözlü ol, hep dahasını İSTE.

 

Aklına düşerse YAP.

 

İçinden nasıl geliyorsa öyle OL.

 

Nasıl hissediyorsan öyle YAZ.

 

Mutlulukları asla BEKLETME.

 

Hayatını asla GECİKTİRME.

 

İçine düşerse fikri hemen SEVİŞ.

 

Naz etme GÜL.

 

Farkında olarak YAŞA.

 

Hayata kızıp YILMA.

 

Yorulma, ÇALIŞ.

 

İmkansız deme, DENE.

 

Hor görme kendini, çok SEV.

 

Yaşadıysan eğer, vardır elbet bir sebebi, PİŞMAN OLMA.

 

Herşeye ilaçtır ZAMAN,

Haberin Devamı

 

O zaman KAYBETME.

 

Oluverdi mi dileğin, unutma sakın; hemen ŞÜKRET.

 

Hayat bu...

 

AFFET.

 

Dön az biraz başa, bütün büyük harfle koyu renk yazdığım kelimeleri yukarıdan aşağıya YÜKSEK SESLE tek tek sırasıyla oku!

 

Ha bir de unutmadan;

 

Yap iyilikleri, çok düşünme at derin sulara.

 

Geri gelecekler elbet, ya sana ya da çocuklarına,

 

Zamanla.

 

Bu da olsun erkenden yazılmış,

 

Yonca' dan size özel 2008 için dilek ve dua.

 

Yonca

“İşbitirici”

Yazarın Tüm Yazıları