Paylaş
Bakın baştan söylüyorum, bu tabi benim deneyimim, benim hislerim. Kimseye bir şekilde dayatma veya 1000 kadın üzerinde yapılmış bir araştırmanın bilimsel sonucu değil yani.
Tamamen kişisel ve hissî.
Ben kızım 4 yaşına gelene kadar, bir kabus yaşadım. Bambaşka bir kadın oldum çıktım. Mükemmel anne hastalığına tutuldum. Her şey kitabına en uygun haliyle yapılıyordu. Kitap ne diyorsa o. Ben neredeydim, içgüdülerim nereye kaçmıştı, kafam-beynim-bedenim hangi deliğe tıkılacak kadar küçülmüştü hatırlamıyorum bile.
Dakik, titiz, disiplinli, otoriter, takıntılı ve bilimsellikten insanı bayacak kadar sözümona “mükemmel”, gerçekte basbayağı hasta bir anneydim. Hadi hasta yerine, iyi niyetle nazikçe, “uzatmalı lohusa” diyeyim.
Her gün banyo yaptırdım kızıma. Aynı saatte, aynı şekilde. Her gün aynı saatte yatırdım, kaldırdım, yedirdim, içirdim, şarkı söyledim, kitap okudum... Ben gibi değil de, kitap gibiydim. Oysa ben kitabi bir insan değilim. Başım sonum belli değildir. Ana fikrim yoktur. Dağınıktır hislerim, hareketlerim. Kuvvetlidir normalde içgüdülerim.
Ne zaman oğlumuz doğdu, iyi oldu. Ben ilk defa o zaman “anne” oldum!
Rahat, huzurlu bir nefes aldım. En çok da kızım aldı bence. Tepesinde dikilen o çok bilmiş kadın gitti yerine; birden aslında hiç bi kaka bilmediğini, hayatta insanın bazı günler banyo yapamayacak kadar düzensiz olabileceğini, saati saatine kitap okunamayabildiğini, biri koltukta uyurken öbürü halıda sızdıysa kaldırıp uyandırmak yerine yanlarına kıvrılmak gerektiğini bilen “annanem usulü” anne geldi
O zaman anladım ki, ben çok okumuş olduğu için çok bilen; ama içgüdülerini dinleyemez hale gelmiş, yaşayarak öğrenmeyi unutmuş, daha da fenası çocuğumu tanımayı denemek yerine çocuğumu kitapta bulmaya çalışan bir anneymişim.
Kendimi çok zora sokmuşum, çocuğumu, eşimi, kendimi yormuşum. Perişan olmuşum. Çocuk zaten iyiyken, ben onu daha da iyi edeceğim diye gerçek dışı bir şeye kapılıp gitmişim.
İnsan o ilk ve tek annelik durumuyla bunları yapmakta haklı oluyor ama. Annelik öyle profesyonel bir iş alanına dönüştürüldü ki, başka türlüsü çok zor şu dünyada. Oysa annelik son derece basit bir şey. İnsan kendini dinlediğinde, içine döndüğünde son derece eğlenceli, zevkli ve kolay. Bu işi zora sokan da, berbat eden de biziz. Doktorlara da acıyorum. Her sorumuza cevap istiyoruz. En doğru cevabı. Vermediklerinde de suçluyoruz, mutsuz oluyoruz.
İnsanın ikinci çocuğu olunca, o mükemmeliğinden eser kalmıyor. Vakti olmuyor mükemmel olmaya. Normalleşiyor insan bir bakıma.
İki çocuk da senden çıkmış; ama ikisi de çok farklı. Haaa, o zaman jeton düşüyor. Yahu ne yaparsan yap bunların kendilerine ait bir karakterleri var. Bizden çıkan başkaları onlar. Üzerine ekersin biçersin; ama zevkleri farklı, damakları, huyları, sevdikleri, kabiliyetleri farklı.
Ben mesela zamanında çok detaya boğulmuşum, çocuğun esasını göremez hale gelmişim. Olması gerekene takılmışım, ne olduğunu anlamamışım.
Bütün bunları ikinci çocuğum olunca farkettim. Kendime geldim. Zaman aldı, ama oldu. Kıyaslamaları bıraktım çok şükür. Kendime güvenim geri geldi. Birinci çocuğuma yaptığım haksızlıkları telafi ettim. Ediyorum da. Açık açık anlatıp bazen hala özür diliyorum.
O yüzden mutluyum ikinciye karar verdiğim için.
Çocuk olayı zaten böyle bir şey; başına gelince iyi olmuş oluyor! J
Ama sanırım o ikileme takılan her kadın için, öbür türlü içinde ömür boyu kalan en büyük soru treni “Acaba yapsam mııı yapmasam mııı...ydı?” oluyor.
Yonca
“özbildiri”
Paylaş