Paylaş
Şimdi yalnızlığımın tadına varıyorum. Özlemek iyidir! (Kirlenmek güzeldir gibi!) Her türlü ilişkinin fazla vıcığı kesin zarar. Onlar annanelerinin başına ekşiyor, ben de kendi yapamadıklarımı yapıyorum. Hal böyle olunca, ne yapsam şıpadanak bitiyor. Ne yapsam ama! Akşam 8’de yatsam uyurum. Nasıl iş anlamadım. Çocuklar varken günler 30 saat olsa yetmez, şimdi ohoooo zamandan bol bir şeyim yok. Çocuksuz karı-koca olmak da bi komik. Her konuyu bir kere de konuşabiliyoruz. Hem de sonuna kadar. O rahat rahat seyahatlerini yapıyor, ben de işe gidip gelip manyak gibi müzik dinleyip kitap okuyup film seyredip kendi kendime içip-ağlayıp-gülüp-yazıp uyuyakalıyorum. Ginger Bey’de filmlere verdiğim tepkilere göre ya çok havlıyor, ya hiç havlamıyor. Çocuksuz günlerimde kendime film seyretme ödevi vermiştim. Seyredemediğim, seyredip doyamadığım, bu yaşımdaki etkisi ne olacak dediğim her filmi aldım önüme, başladım arka arkaya seyretmeye. Amaaan, nasıl güzel geldi anlatamam keyfimi size. Bir de şunu farkettim; filmleri haklarında çok konuşulan zamanlarda seyredince, insan ne düşünerek seyredeceğini şaşırıyor. Sürekli başkasının etkisi altındasın sanki. Oysa şimdi ben kim ne dedi, nesini eleştirdi, neyine bayıldı kısmını hiç hatırlamıyorum. Özgürce, kendi duygularımla seyrediyorum.
Yonca
“filmhane”
The Doors: Yıllar sonra, 3 Temmuz’da, Jim Morrison’un ölüm yıldönümünde tekrar izledim. Yine etkilendim. İyiki çocuklarla Pere Lachaise'e gittik dedim. Yine uyuşturucu üzerine kafa patlattım. Yine müziği, hele de The Doors’u, ne kadar çok sevdiğimi, rockun hayatımda nasıl da büyük yeri olduğunu düşündüm. Lise yıllarıma gittim. Biberonla bira içip sarhoş oluşumuzu hatırladım. Çocuklara alkol, seks, uyuşturucu konuşmasını ciddi ciddi yapmak gerek diye dertlendim. Bu anelik de iyice bastı üzerime, offf!
Vavien: İlginç, garip, tatlı/ekşi bir film. Binnur Kaya’ ya hem çok hayranım, hem de bir şekilde içim burkuluyor onu seyrederken. Engin Günaydın’da da aynı hisse kapılıyorum. Neden anlamıyorum. Müthiş oynuyorlar. Ama her ikisi de bana onlar için endişelenmem gerektiği hissini uyandırıyor. Sanki çok uçuşkanmış gibi dursa da, film durdukça içime işledi
Karanlıktakiler: Çağan Irmak çok film yapmalı. Onun filmlerinde hep çocukluğumun dantel örtüleri var. Garip bir şekilde hüzünlü, mazisi olan bir mutluluk var. Mahalle var. Kocaman bir yalnızlığa rağmen hep bir aile var. Ankara Yazanlar Sokak’ta gezinen mahallemizin delisini hatırladım. Rengarenk şapkaları vardı. “Anne çok önemli çok önemli çok önemli!” diye tüm film boyunca sayıkladım. Aslında “kadın çok önemli!”. Oyunculuğa, gerçekliğe, senaryoya bayıldım.
İklimler: Biliyor musunuz bu benim ilk seyrettiğim Nuri Bilge Ceylan filmi oldu ve beni elektrik gibi çarptı. Kendimi filmin elinde maymun olmuş gibi hissettim. Bu ne demek demeyin, öyle işte. Sonra da kapıyı çarpıp çıkıp Türkiye'ye kendimi dağ tepe vurup fotoğraf çekesim geldi. Hem çok sevdim filmi, hem nefret ettim. Duygulardan duygulara sürüklendim. Ama üzdü bu film beni! Neden Türk filmleri beni hep üzüyor?
Skin: Olağanüstü güzel ve kolay anlaşılır tarih, psikoloji, sosyoloji, eğitim, aile, kişilik, ve motto filmiymiş. Çoluk çocuk seyretmek lazım. Bir zamanlar en büyük hayalimdi zenci bebek evlat edinmek. Keşke o gücü hala kendimde eskisi kadar hissedebilsem. Keşke... Belki zamanı gelecektir. Kim bilir.
3 Maymun: Nuri Bilge Ceylan’dan 2. filmim. Filmin ağırlığının beni de ağırlaştırmış olmasına rağmen bayıldım. Sabah kalktığımda Hatice Aslan’ ın o gülerken ağlayan yüz ifadesi hala karşımdaydı. Bir de o küçük çocuk ve su damlaları... Ben artık içinde çocuk ölümü barındıran, çağrıştıran hiçbir şeyi kaldıramıyorum. Her türlü acıyı alıyor bu bünye, onu almıyor. Güzelim filmi sırf bu yüzden şu anda unutmak istiyorum.
The Darjeeling Ltd.: Bir filmin karakterleri, kıyafetleri, renkleri, kokuları, dokuları, esprileri ve hissettirdikleri bu kadar mı güzel olur. Film bittiğinde ulaştırmadan sorumlu 3. asistanına kadar okudum. Hele en son sahnede Joe Dassin’ den öyle güzel bir Champs Elysee versiyonu çaldı ki, yerimden kalkıp bir güzel avaz avaz söyleyip Ginger Bey’ le dans ettim. Yazımın bizim hurriyet.com.tr halinde Radyo Ben’e ekledim. Dinleyebilirsiniz. Bitiş müziğinin içinde, giden trenin sesini de duydum, iyice keyiflendim. Seyretmediyseniz seyredin. Benim gibi bekletmeyin.
Ay yeter! Çok şey söyledim. Şu anda uçağa yetişmeliyim. Çekilin yoldaaan, çocuklarıma kavuşmak için acele etmeliyimmm!
Yonca
“kaçışkan”
Paylaş