Paylaş
En basit olay karşısında ne yapacağını bilemezken, dünyanın en zor durumu karşısında öyle kararlı kesilir ki, kimse tutamaz.
Hiç tanımadığımız, görmediğimiz bir insanın yaşadığı üzüntüye, sanki kendi üzüntümüzmüşçesine ortak olabiliyoruz değil mi?
Bu bana öyle insancıl ve öyle büyük bir kabiliyet gibi geliyor ki, içim sımsıcacık oluyor.
Her ne kadar kötü gün dostundan çok, iyi gün dostuna inansam da, benimle bir ağlayabilmek yerine, benimle bir kahkaha atabilen dostlarımla hayatıma daha büyük anlamlar katsam da...
Yine de,
Kötü gün nedir bilen, anlayan, paylaşmaya çalışan insanların varlığını ne yadsırım, ne de hakkını yerim.
İnsana büyük bir güç, yalnız kalmamışlık hissi, anlık bile olsa, güven duygusu verir eğer derdini paylaşan birileri varsa etrafında.
Garip bir duygudur, huzurdur bu.
Zaman da sağ olsun, insana destek çıkar.
Hayat da zamanla güzelleşir zaten, sabredersen.
Ama... eğer zamanla,
O kalabalık seni yavaş yavaş terk ederse, yani sırf acın olduğu zaman orada olmuş olursa ve sen de zamanla beraber, acın dayanılabilir olup da bunu fark edersen günü geldiğinde...
İyice kırılgan ve isyankar olursun.
Güven duygunu kaybedersin.
Umursamazlığı, vefasızlığı öğrenirsin zamanla...
O yüzden,
Edin ailesi için Teşvikiye Camii avlusunu dolduran hakikatli insanları gördüğümde hep sonrasını düşündüm, o hayatta yalnız kalmış küçük çocuk için, kendi kendime.
Rahmetli Adnan Kahveci ve güzel ailesi aklıma geldi. Ve geriye kalabalıkların yalnız bıraktığı iki güzel oğlu...
Hüzünlendim.
Bu sefer inanmak istedim birilerinin aynı hatayı yapmayacağına,
O güzel çocuğu yalnızlıkla terbiye etmeyeceklerini, isyanlara terk etmeyeceklerini ümit ettim.
Ve malesef şunları da düşündüm,
Aynı zamanda...
Şehit ailelerine yaptığımızı yani...
Cenazelerde sokağa dökülüp sonra “Tıp!” deyip evlerimize çekilmemizi de göstermelik ve iki yüzlülük olarak gördüğüm için,
Tüm yalnız kalmışlar ve bırakılmışlar adına,
Ürperdim.
İnsanca...
Yonca
“vefACI”
Paylaş