Paylaş
İlk başta kabul etmedim.
Direndim, ilkelerimden bahsettim.
Fakat karşımda dikilmiş bana kendince haklı nedenlerini sayan Hintli arkadaşlarımın hassasiyetine yenildim.
Çalıştığım ofiste 20 Hintli var.
Faisal’ da onlardan biri. Dünya güzeli bir karısı var. Bakmaya doyamazsınız. Filmdeki Latika kadar güzel...
Oskarlar açıklanınca ofise gider gitmezhemen ilk Faisal’ ın yanına koştum kutlamak için. “Filmi henüz seyretmedim, ama dört gözle bekliyorum ve sizi yürekten kutluyorum!” dememle birlikte, hiç ummadığım bir tepki ile karşılaştım.
İnanılmaz bir hassasiyeti vardı Faisal’ ın ve diğer Hintli arkadaşların.
Filmde Hintlilerin oynadığını, mekanın Hindistan olduğunu, fakat Hindistan’ a dair bir film olmadığını, sömürgeci İngilizlerin yıllardır kendilerini maddi manevi sömürmüşlükleri yetmiyormuş gibi, şimdi de film sektöründe sömürmeye başladıklarını, bundan çok rahatsız olduklarını ve yine bu işten Hintlilerin fakir İngilizlerin karlı çıkmış olmalarına inanılmaz sinirlendiklerini ve işte sırf bu yüzden filmi kendi aralarında korsan kopyasından seyredip protesto ettiklerini söylediler.
Ağzım inanın açık kaldı.
Hiç böyle bir tepki duyacağım aklıma gelmezdi!
Faisal bana filmde sefalete, pisliğe, insanların zavallılığına, dilenen çocuklara güzel çekimler iyi sunulduğu sürece hayranlıkla, “Vay be adamlar amma film yapmış” diyerek bakılmasının da kendilerine kırıcı geldiğini söyledi.
Belki ezilmişlik duygusu belki değil. Neyse ne. Birden allak bullak oldum.
Ben de belki bizim hakkımızda gidip biri bizim en sefil halimizi çekse, aynı hislere kapılabilirdim... Bilmiyorum.
Sanatı sanat olarak değil de, kişisel algılara göre yargılamaya ve harcamaya da kıyamıyorum.
Ne düşüneceğimi şaşırdım dedim ya...
Sonra, uçakta... elimdeki korsan dvdye uzunca süre baktıktan sonra, duyduklarımı bir kenara bırakmayı deneyerek, filmi seyretmeye karar verdim.
Jamal Malik öyle gerçek bir çocuk ki...
Latika öyle alışılmamış bir güzel ki,
Her oyuncunun gözleri öyle anlamlı, öyle farklı konuşuyor ki...
Yıllardır aynı insanların tanıdık oyunculuklarından sonra, masalsı aşk filmini büyük hayranlık ve zevkle izledim.
Filmin kurgusu,
Karakterleri,
Hikayesi,
Çekimleri,
Hakikaten içime işledi.
Uzun uzun, burnumu çeke çeke, hıçkıra hıçkıra ağladım filmin sonunda.
Filmin içinde barındırdığı sefaleti hikayeye bu kadar güzel yedirerek gözardı edilebilir kılması mı,
Hepimizin içindeki çaresizlik duygusunun karman çorman olması mı,
Sefalet içinde yaşayan insanların da kendilerince güzel bir hayatlarının olduğu gerçeğinin yüzümüze çarpması mı,
Tesadüflerin insanın hayatına, ki bu biz de olabiliriz, büyük zenginlikler katması olasılığı mı,
Mucizelere duyduğumuz ihtiyaç mı,
Aşkın her daim, her şart altında güzel, saf ve temiz kalabilir olması mı,
Önyargıların bize yaptığı kötülüğün suratımıza çarpılması mı?
Hangisi Oskar kriteriydi bilmiyorum...
Bunlar Oskar kriteri miydi onu bile bilmiyorum, sanmıyorum, zaten artık umursamıyorum.
Slumdog Millionnaire beni sarstı.
Bunu biliyorum.
Yonca
“masalda”
Paylaş