Hayal dünyası insana neler neler kazandırır

Posta kutum dolmuş.

Haberin Devamı

Gmail bana sürekli ek kapasite satmak istiyor. Acaba bu kutu nasıl böyle doldu diye araştırmaya başladım.
Okurlardan, arkadaşlarımdan, ailemizden gelen anılar, fotoğraflar hepsini saklıyorum.
Bence iyi bile dayanmış.
Offf bir girdim ki ta eskilerden beri duran yazışmalara, bir gözlerim doldu, bir kahkahalar attım.
Çok ciddi bir anı biriktiricisiyim.
Hani unutmuyorum bir şeyleri zaten ama, bir yandan da, unutmamak için özenle saklıyorum anılarımı. Derken not aldığım bir çocukluk anıma denk geldim.
Belli ki yazayım diye not almışım. Daha “yatağımın kenarındaki kırmızı takvim” cümlesini okurken öyle bir ışınlandım ki ekran karşısında o anıya, şaşırdım hayalimdeki gücüne.
İlkokuldayım. Anneannemle paylaştığım odamda, akşam vakti...
Sol yanıma duvarda bir kırmızı takvim var, onun yanında da kalorifer.
Uykum yok ama uyumam gerek. Aklım da kulağım da, annemle babamın tartıştığı o konuda. Konunun hassas olduğunu ses tonlarından anlıyorum. İçeriği filan değil, ses tonları beni etkiliyor.
Üzüldüklerine eminim. Annem ve babam üzülsün istemiyorum.
Hayır! Annem ve babam hiç üzülsün istemiyorum.
Ve ben de üzülmeye dayanamıyorum Dayanamadığım için de çözüm bulmak istiyorum.
Hemen solumdaki takvime dönüp, bir oyun uydurmaya karar veriyorum.
Aylara bakıp o ay nerede olmak istediğimi, nerede olursak hep birlikte çok eğleneceğimizi düşünüp yaşayacağım.
Yemin ederim şu an gözümün önünde aynı sahne, hayalimde kurduğum her şeyiyle. Mesela Marmaris’te gittiğimiz o oteli, oranın denizini, babamın şnorkelle dalışını, bana derinden pina çıkarışını düşünüyorum.
Ellerim deniz kokuyor burnuma götürünce. Mis!
Dizimdeki yaraya dokunup gülümsüyorum. O otelde düştümdü. İzi var, kendi geçti.
Sonra kış aylarına geçiyorum. Ocak mesela.
Kar yağmış bizim sokağa.
Yokuştan kayıyoruz aşağıya.
Yukarı çıkmak ayrı komedi, inmek ayrı komedi.
Öksürdüğüm kısmını geçiyorum hayalimde, çünkü yine mi üşüttün sen diye sokağa bırakmazlar. Şşşşş orasını kes hayalinde.
Gülümsüyorum bunları hayal ettiğim o anda. Hey gidi canım çocuk kafası! Arada bir kalorifere dokunduruyorum ayaklarımı, oyyy buzzz gibi.
Sıcak yaz aylarında amma da iyi geldiğini düşünüyorum. Kış aylarında da yatağımı nasıl da güzel ısıttığını. Çok sıcak gelince yorganı açarsın, hava soğuk soğuk değer ya tenine hani, işte o kalorifer olmasa, o soğuk o kadar zevk vermez asla insana. Yaz ayı diye düşündüğümde kalorifere ayağımı değdirip, “donsun hop çek” yapıyorum kıkır kıkırım yorganımın altında.
Bunları hayal ederken o kırmızı takvime baka baka, bir fark ediyorum, annemle babamın sesi kesilmiş.
A aaaaaa! Kim bilir kaç ay hayal ettim! Zaman su gibi akıp gitmiş keyifle. Dallas başlamış.
Onu izliyorlar, anneannem uyukluyor ayak ucumda.
Sözde beni uyutacaktı, kendi uyuya kaldı yine.
Bunları hatırlarken de mutlu mutlu gülümsedim işte.
“Çocukken neysen, ahanda bugün hâlâ öylesin be Yoncacım” dedim kendime.
Bir çocuk, canı sıkıldığında hayal gücüne sığınarak bambaşka bir dünya yaratabiliyor kendine.
Güvenli, mutlu, umutlu.
Kendini en iyi hissettiği yere, anında ışınlanabiliyor.
Ne oluyor da büyürken bu sihirli gücümüzü çekmeceye kilitliyoruz ki?
Ya da ne oluyor da, kendimize güvenli, umutlu, mutlu dünyalar yaratmak yerine öfke, dolu anlar yaratmayı marifet ediniyoruz?
Canımız sıkılınca hayal dünyamıza sığınma oyunu oynamayı kim yasakladı bize?
Geçen gün çocuklarıma annelik telkinleri yaparken: “İnsan hayal ettiği şeyleri 5 duyusuyla canlanmış gibi hissetmeli!
Hem çok keyifli, hem de bir bakmışsın gerçek oluvermiş hepsi!” dedimdi.
En iyisi bu anımı da anlatayım.
Çünkü bence bu sihirli bir formül ve çok gerçek.
Düşünüyorum da...
Acaba ben çocukluğumdan beri kendi küçük hayal dünyamda bu kocaman mutlu umutlu güvenli dünyaları yarattığım için mi mutlu umutlu güven dolu bir hayatın içindeyim?
Ve hatta, hayata hep umut mutluluk güven görmek için baktığımdan mı hepsini hemen görüp bütün çevreme aynısını göstermek için nefes alıp vermekteyim?
Yoksa ben zaten böyle mi doğdum da öyle oldu?
Yani tavuk muuuu, yumurta mıııı tam bilemedim.
Heeey fark etmez ki!
İster tavuk, ister yumurta iyi ki bu böyle diyebilirim.
Yonca
“altın yumurta”

Yazarın Tüm Yazıları