Paylaş
Acaba bu zor günleri atlatıp gerçekten ileriye dönük bir adım atabilirler mi?
Keşke öyle olsa. Keşke dilimin varmadığı yönde kaymalar yaşanmasa. Keşke bu kaynama sonrası Orta Doğu’ya demokrasi gelse.
Kendilerini aşsalar.
18. yüzyıldan bu yana onlara da uğramış olması gereken rönesans, bari şimdi başlamış olsa. Ve tabi keşke bu süreci, yaptıkları inşaatlar hızında yapmaya çalışmaktansa, sindirerek gerçekleştirebilseler.
Ne güzel ve ne duygusal hayaller kuruyorum değil mi? J
Bir sürü gazeteci, yazar, sosyolog Orta Doğu ülkelerinin Türkiye’den çok etkilendiğini, kendilerine rol model olarak Türkiye’yi aldıklarını söylüyor. Doğru. Bence de eskisinden çok farklı şekilde gözleri üzerimizde, bizi örnek almak istiyorlar.
Ben bunu politik açıdan teyid edemesem de, gündelik hayat açısından gayet güzel gözlemlediğimi söyleyebilirim.
İş yerimde her Arap, gerek Mısırlı, gerek Lübnanlı, gerek Dubai’nin yerlisi, dizilerden seyrettiğinden gördüğü Türkiye ve Türk insanına resmen aşık. Ah bu televizyon, medya, internet var ya, inanılmaz bir virüs. Gitmediği ulaşmadığı, bulaşmadığı yer yok. Hiç küçümsememek lazım dizilerin etkisini, hiç!
O dizilerde ağızlardan çıkan her kelime, resmen kanun gibi etkiliyor onları. Gördükleri her kadın, her erkek, her sahne; seyrettikleri ilişkiler, sokak hayatı büyülüyor onları. Özeniyorlar. O kadar insanca bir duygu ki bu! Dubai’nin yerlisi bir arkadaşım gelip bana kocasının ona Behlül’ün baktığı gibi bakmasını ne çok istediğini söylediğinde ne yapacağımı şaşırdım inanın. Giyimlerine kuşamlarına da yansıdı bazısının bizim diziler... ben bunu olumlu buldum kendimce. Eskiden beri merak ettikleri, turist olarak gelip gittikleri Türkiye’yi bambaşka gözlerle incelemeye geliyorlar. Hiç sormadıkları soruları soruyorlar.
Bu “sosyal medya paylaşımlarının” üzerine bir de “One minute” olayı ve sonrasında yaşananlar eklenince, daha önce hiç karşılaşmadığım bir ortam oluştu Arap arkadaşlarımla aramda. Hem şaşkınlardı, hem de hayran olmuşlardı bize. Bazılarımızın kızgın olmasını anlayamıyorlardı. Resmen küçücük, sahipsiz ürkek bir çocuğun kavuştuğu kurtarıcı aile gibi görüyorlardı bizi. Türk ürünlerine karşı sempatileri de farkındalıkları da arttı. Gittiğim her mağazada, her ortamda Türk olduğumu söylediğimde yarım saat boyunca hayranlıklarını dinledim. Hiç yoktan bir sürü politik sohbet içinde buldum kendimi.
Ama bütün bunlar, yani insanların hisleri, davranışları, tutumları bana yapıların kemikleşmiş olduğunu, ortada kanun niyetine pek de güvenilir bir şey olmadığını, her şeyin baştakilerin iki dudağı arasında olduğu gerçeğini unutturamadı.
Maalesef Orta Doğu’ nun en büyük sorunu bu işte. Demokrasi yok yok yok!
Demokrasinin olmadığı ortamda yaşamadınız mı bunu anlamak çok güç. Ha diyeceksiniz sanki bizde çok mu demokrasi var? Var kardeşim var!
Seçme hakkımız var. Seçilme hakkımız var. Bir Anayasamız var. Şikayet edebilecek olduğumuz, dava açabilecek olduğumuz mahkemelerimiz var.
İşte bu haklarınızın olmadığı yerde yaşamaya başladınız mı mesela; anında tırsık, korkak, ürkek, sinmiş bir insan haline geliyorsunuz. “Aman..” diyorsunuz, “sesimi yükseltmeyeyim de dikkat çekmeyeyim...”, sürekli temkinlisiniz. İtaatkarsınız sorgulamadan.
Ben mesela Dubai’de ev satın alanlar için bile hep endişe duydum elimde olmadan. Ya şimdiki Şeyh gider de ardından gelen “Vazgeçtim, bunlar benimdir!” derse? Kime şikayet edeceksiniz? Hakkınızı nerede arayacaksınız ki.
Hak iddia edememek öyle fena bir ruh hali ki! Biz bunları bilmiyoruz, çünkü biz hazıra doğduk!
Lafı uzattım. Kısacası;
Kıymetini bilmemiz gereken bir ülkemiz var.
Sahip çıkmamız gereken haklarımız var.
Korumamız gereken laik bir sistemimiz var.
“Bize bi şeycik olmaz” deyip umursamamakla, bunları kaybedebilme riskimiz de var!
Yonca
“ne olur ne olmaz”
Paylaş