Çok yoruldum...

Film seyrediyoruz.

Dördümüz bir koltukta.

Haberin Devamı

Köpeğimiz Ginger Bey ayak ucumuzda.

 

Bazen ikimiz yere iniyoruz halının üzerine, ikimiz kalıyoruz kanepenin üzerinde.

 

Bazen elele tutuşuyoruz, bazen sarılıyoruz birbirimize, bazen de gözlerimiz doluyor, göz göze gelemiyoruz daha beter olmamak için o duygulu halimizde.

 

Bazen kızım benim kucağımda bazen babasının, bazen de bir bakıyorum oğlum tırmanıp sarılmış belime, kızım gidip uzanmış babasının dizlerine.

 

Hayat öyle güzel ki bazen sırf öylesine!

 

Haberin Devamı

Derken Ginger Bey iki tur atıp geri geliyor ve başlıyor ayaklarımızı yalayıp “Ben de kucak isterim!” diyerek şımarmaya.

 

Kıyamıyoruz ona.


Alıyoruz onu da kucağımıza.

 

O da çocuk sayılır daha.

 

Zaten seyrettiğimiz film de bir köpekle ilgili; adı Marley.

 

Sözde dünyanın en kötü köpeği; yaramaz, çekilmez, laf dinlemez insanı çileden çıkaran bir köpek.

 

Ama film ilerledikçe siz Marley oluyorsunuz, Marley’ de siz.

 

O kadar çok güzel duygu var ki filmde hayata dair, sevginin koşulsuzluğuna dair; bütün tatsızlıkları kapınızın dışında bırakıp hayatın sürprizlerinin içine dalıyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki, gözler başlamış dolmaya, burun ucundan kızarmaya..

 

Kızım yaklaşıyor dizlerimin dibine, kafasını gömüyor göğsüme.

 

Anlıyorum ki, içi içine sığmıyor. Kendini sıkıyor.

 

Başını okşayıp “Sıkma kendini bitanem. Ağlamak güzeldir...” diyorum.

Haberin Devamı

 

Ağlamaya başlıyor güzel duygulu kızım özgürce...

 

Sevgiden ve merhametten dökülen göz yaşlarını seviyorum garip bir şekilde.

 

Tam o sırada,

 

Oğlumdan sessiz bir çığlık gibi çıkıveren şu cümle;

 

“Ben çok yoruldum!”

 

Bomba gibi düşüyor içimize.

 

Karı koca geliyoruz bir an göz göze.

 

Zaten bizim gözler çoktan dolmuştu, taşmayı bekliyorlardı acele.

 

“Oğlum,” diyor babası yutkunarak, “Çok mu yoruldun? Haklısın. Üzüldün de azıcık ondandır. Ama bu kötü bir şey değil ki. Ağla sen de rahat rahat. Daha az yorulursun belki böylece...”

 

Oğlumuz da başlıyor babasının göğsünde ağlamaya, titreye titreye...

 

Hep beraber hıçkırarak ağlıyoruz yerde sereserpe burnumuzu çeke çeke.

Haberin Devamı

 

Dün geceden beri ben Yonca, o kısacık, içi dolu cümlecikte kaldım nedense...

 

“Çok yoruldum!” dedi ya oğlum, üzülünce...

 

Gönül yorgunluğunu, o endişeli bekleyişi, sevgiyi ve merhameti bundan daha güzel nasıl ifade edebilirdi

 

5 yaşında bir çocuk sizce?

 

Yonca

“sulugözle”

Yazarın Tüm Yazıları