Paylaş
Çocuk dansa meraklı, çok seviyor ve kabiliyeti de var. Yani kendini geliştirme imkanı var gibi görünüyor.
Buna bağlı olarak, bale ve jimnastikle takviye ediyoruz elden geldiğince.
2 senedir gittiği dans okulunun yıllık gösterisinde de yer alıyor. Gösteri halka açık, burada bayağı da büyük bir olay. Biletler satışa çıktığı gün kapış kapış satılıp bitiyor. Ödümüz patlıyor bize kalmayacak diye, kapıda bekliyoruz almak için. Kızımızı seyretmek için bilet satın almak durumunda kalıyoruz, evet. Çok ilginç bir duygu. Çok heyecanlı bir bekleyiş. Çok feci bir adrenalin. Öyle de küçük ki aslında; ama o sahnede devleşiveriyor bizim gözümüzde.
Şov dünyası, anne babalık duyguları...
Eylül’de başlıyorlar gösteri için hazırlıklara, Nisan’da sahne alıyorlar. Her hafta sonu deli gibi çalışıyorlar nefes almadan. Aralıksız. Ben böyle tempo görmedim. Bir de üzerine normal okul dersleri derken, inanın bana koca kış nasıl geçiyor bilmiyorum. Biz onu getir götür yaparken fenalık geçiriyoruz, çocuğun gıkı çıkmıyor. Ne inanılmaz değil mi?
İnsan sevdiği şeyi yapıyorsa, hiç ama hiç yorulmuyor. Asla şikayet de etmiyor.
Ben bazen: “Boşver bugün okula gitme, dinlen!” diyorum. Göndermiyorum bile bile. Evet, okula göndermeyip evde dinlendirip dansa veya jimnastiğe veya balesine gönderiyorum. Ben, eğer insan hayatta en sevdiği, en yapmak istediği şey için yorulursa, çalışkanlığı pekişir diye düşünüyorum. Öyle de oluyor bence. Kendini dansa adadığından beri okulda da daha iyi. Demek bir insanın neden hoşlandığını bulup onun üzerine gitmesi şart. Rahatlama ve çalışma şevki geliyor insanın içine. Ama “En sevdiğin şeyi bırak, ders çalış!” desem, ne danstan ne ödevden hayır gelmeyecek eminim. Hatta derslere karşı nefret duyacak.
Diyeceğim o ki, siz bu satırları okurken biz kalbimiz gümbür gümbür ilk ve özel gösteriye gitmek için hazırlık yapıyor olacağız.
İlk gösteri, yani özel gösterim bu gece. Cuma günü iki gösteri, Cumartesi iki gösteri daha var, toplam 5 gösteri. Arada da durmayıp çalışıyorlar, suyu çıkıyor çocuğun. Ama mutlu.
İzmir’den babaanne dede, Ankara’dan anneanne de geldiler. Evde şenlik ve heyecan bir arada.
Bu kadar büyütülecek bir şey yoktur belki. Belki kuzguna yavrusu mishali biz abartıyoruzdır, belki bir gün bu hayalinden vazgeçer, belki hiç alakası olmayan bir dala yönelir. Bilmiyorum. Ama en azından bugün için hayali bu işte. Uğraşıyor, her gün, her akşam evde sürekli çalışıyor. Ayyynı müziği saatlerce tekrar tekrar dinliyor hareketi iyi yapana kadar. Kulaklarımız çınlıyor, fenalık geçirecek gibi oluyoruz. Ama çaktırmıyoruz. Kardeşi de yardımcı oluyor. Kareografilerde figüranlık yapıp fikirler veriyor ablasına. O manzara benim için hayatımdaki en güzel manzara. Sonsuza kadar yaşamak istiyorum onları öyle görünce. Ömrüm uzuyor. Gözüm bu dünyadaki tüm kötülükleri görmez oluyor.
Allah’tan en büyük dileğim çocuklarımı iyi iki kardeş olarak görebilmek ve hayatta istedikleri, hayallerini kurdukları her şeyi gerçekleştirmeleri için son nefesime kadar yanlarında olabilmek.
Dün gece kızımın gözlerinin içine cayır cayır yansıyan heyecanını görünce, bugüne başka bir şey yazmayı beceremedim.
Her şeyin iyi gitmesini, en başta kendinden memnun kalmasını, çalışmaya devam edecek hevesinin her daim var olmasını diliyorum...
Şimdi huzurlarınızdan ayrılıp en güzel halimi takınıp eşimle beraber büyümeye yüz tutmuş, avucumuzun içinden biz daha ona doyamadan büyüyüp pır diye uçacak kızımızı, gururla izlemeye gidiyorum.
Yonca
“perde...”
Paylaş