Paylaş
Ben, yine, “Başımız sağolsun, şehitler ölmez!” demek istemiyorum.
Ben artık, dilimin mantık yüzünden varmasına rağmen, yüreğimin kabul etmediği şeyleri yazmak istemiyorum.
Ben, aslında olunması gerektiği gibi olmak da istemiyorum.
Ben, bu kadar vahim bir durumda, içim gerçekten acırken, kalkıp “Güçlüyüz. Elbet bunu da aşacağız!” edebiyatı yapamayacağımı (oysa belki sizler de “Yapmak lazım!” diyeceksiniz) hissediyorum.
Ben, sloganlarla beraber “Şehit cenazeleri” eşliğinde göz yaşı döken insan manzaraları da görmek istemiyorum.
Ben, bizden, kendimizden giderek soğuyan, kuşkulanan, ürken bir insana dönüşmeye başlıyorum ve bundan çok büyük sıkıntı duyuyorum.
Ben, “Bu kaçıncı 15 şehit birden?” diye sormak istemiyorum, soramıyorum.
Ben, kime ne soracağımı da artık bilmiyorum... ya da çareyi nerede aramak gerektiğini... ya da kimin suçlu olduğunu... kime güvenmek gerektiğini de... artık... sanırım, korkarım, malesef bilmiyorum.
Ben, televizyonlarda şehit haberleri üzerine “neden ve niçinleri” terbiyesizce, duygusuzca birbiriyle politika yüzünden kavga ederek tartışabilenleri seyretmek hiç istemiyorum.
Ben, artık, neredeyse her gün utanıyorum.
Ben, artık ne savaş istiyorum,
Ne şehit haberi istiyorum,
Ne de ağlayan anne, baba, eş, çocuk, kardeş, vatandaş yüreği görmek istiyorum.
Ben, sadecec çözüm ve sonuç istiyorum.
Diliyorum.
Ben, yine unutulacak ve bir sonraki ağıtlara kadar lay lay lom tenefüse çıkacak bir millettin giderek daha az parçası olduğumu hissetmeye başladığım, başlatıldığım için,
Bu, kimilerince mantıksız; ama olduğu gibi olan satırları bana yazdırdıkları için,
Beni, bizi...
Bu “isyankar” hale getirip içimizde “yanlış” duygular uyandıran katilleri lanetlemekten yorgun düşüyorum.
Bu kadar zor mu hakikaten?
Ben...
Alt tarafı barış ve huzur istiyorum.
Yonca
“Pesmez”
Paylaş