Bir Annannem vardı...

Düşündükçe “Ne kadındı!” diyorum.

Gözleri ile laf anlatırdı; attığı bakışı anlamayan hapı yutardı. Herkesi anında hizaya sokmayı bilirdi; bir bakış attı mı susardın, bir yenisini attı mı ayağa kalkardın.

Haberin Devamı

Az laf ile çok iş yapardı.

 

Hiç oturmazdı. Hiç boş durmazdı. Tembelliğe dayanamazdı. Müsrifliğe çok kızardı.

 

93 yaşında aramızdan ayrıldı.

 

Bakışları aklımda kaldı.

 

Hiç çıkmadı...

 

Annanem, komik bir kadındı. Akıllı bir kadındı. Okuma yazmayı taaa 65 yaşında, sırf kafasına koyduğu için öğrenecek kadar azimli ve ne istediğini iyi bilen bir kadındı. Taa 65 yaşında gazete okumaya başlamıştı.

 

Haberin Devamı

Son nefesine kadar da gazeteyi elinden bırakmamıştı.

 

İnanılmaz bir inadı, olağanüstü anıları ve roman gibi bir hayatı vardı.

 

Bugün hayatta olsa, “Azimle inat ettim, taşı deldim!” adında bir kitabı kesin benim Annanem yazardı.

 

Bizi O büyüttü.

 

Onu kaybedeli yıllar oldu.

 

Annanem aklıma gelince hatırladığım ilk görüntü; tatlı/sert kül grisi bakışları ve tülbent beyazı başörtüsü ile, artık dizlerinden dolayı eğilemediğinden, sandalyede oturarak namaz kılışı.

 

Zaten, namazı yerde kıldığı zamanlarda, ben pür dikkat o anı kollar, her yere eğilişinde üzerine gümmm atlar “Dddeeeeyh dıgıdık” derdim. Annanem çıldırıp beni sırtından tek hamlede atar, ben de bizim evin kıble yönünde bulunan karşı duvarına tossss toslardım. O da fırlayıp, bir hışım ayağa kalkıp: “Tövbeler olsun, Süphan Allah! Bak günaha sokuyor sıpa beni!” derdi.

 

Bense duvara toslamış olan kafamın acıyor olmasına rağmen çok gülerdim.  

Haberin Devamı

 

Annanem de benimle gülerdi.

 

Namazı unutup “Kazasını kılarım” der, başımı ovar “acıdı mı kızım başın?” diye sorarak koşup bana dolaptan buz getirirdi...

 

Bana bildiğim tüm duaları Annanem öğretti.

 

Çünkü benim bildiğim, yani zannetiğim; bu bir aile geleneği idi. Öyle olunca da, “Din” zorunlu ders olmadığından, çok eğlenceli, sevgi dolu, korku üzerine değil de, sevgi üzerine kurulu, günahların yerine sevapların bol örnek teşkil ettiği bir seçmeli ders idi.

 

Tıpkı okulda olduğu gibi.

 

Zorunlu dersler ve seçmeli dersler arasındaki farklar gibi .

 

Ben zorunlu derslerde zorlandım. Seçmeli derslerden de çok keyif aldım.

 

Zorunlu derslerde ya hep kopya çekmek istedim ya da bir türlü tam öğrenemedim. Seçmelileri ise hala hatırlarım.

Haberin Devamı

 

Annanem zamanlarında dinimiz bu şekilde bir gündem maddesi de değildi. Uluorta herkesin altından girip üzerinden çıktığı, ayağa düşürdüğü, kendine göre sağa sola çektiği, herkesin bir yerinden tutup koparıp elinde kalasıya kadar rezil ettiği bir mesele değildi.

 

Dinimiz bize aitti. Mahremdi. Evin sınırlarının içinde idi. Ailemizin diniydi.

 

Ticari veya politik simgeler olacak bir konu değildi. Politikanın dini değildi.

 

Sonra bu değişti.

 

Sanırım - sanırım diyorum çünkü içimden geçen his bu - birşeyler sevgiden ve istekten çok, zorunlu derse benzeyip, dayatılıp, sevaplardan çok günahlara, aşktan çok korkuyla bağlanılmış bir ilişkiye benzetildi.

Haberin Devamı

 

Birileri bizi bu yöne, kötülük olsun diye mi niyet etti de itti?

 

İletişim mi eksildi?

 

Sevgi ve aşkın yerini nefret ve korku mu aldı?

 

Bunların kesin ve doğru cevaplarını bilmiyorum.

 

Ama bugüne baktığımda, Annanemden bana yadigar görüntülerden eser kalmadı.

 

Bunu biliyorum.

 

İç çekip, üzülüyorum.

 

Annanemi çok özlüyorum.

 

Yonca

 “KAZAzede”

Yazarın Tüm Yazıları