Paylaş
Dün gece, Canım Ailem reklam arasına girdi diye uzun zamandır yanına yaklaşmadığım Yaprak Dökümü denen zulümü seyre daldım bir süreliğine. Bin pişman oldum yine. Hayatımda hiçbir dizi beni bu kadar germedi, bu kadar sinir etmedi, bu kadar kendine sitem ettirmedi. Ama ne kadar nefret etsem, sinirlensem yine de olan bitenden bir şekilde haberdarım. Ne onunla ne onsuz. Garip bir durum. Bitemedi gitti bir de. O mu bize dadandı, biz mi ona bilmiyorum. Aslında bu diziden neden bu kadar nefret ettiğimi de biliyorum. Çünkü bizim bütün berbat özelliklerimizi aynen gözümüze gözümüze sokuyor. Eleştirdiğim, düzelsin istediğim tüm çarpıklıklarımızı, tüm saçmalıklarımızı cart diye karşımıza çıkarıyor da ondan.
Herkes yalancı olmak zorunda.
Herkes herkesi arkasından vurmak zorunda.
Herkes herkesi dolandırmak zorunda.
Herkes bir şeyler sanki başka türlüymüş gibi davranmak zorunda..
İkiyüzlülüğün daniskası gırla!
Ta 1939’da Reşat Nuri’ nin yazdığı günden beri, yani demek ki tam 71 yıldır durumumuz bu. E normalde “Yuh!” derler adama; ama demiyoruz işte.
Hem kızın okusun istersin, hem zengin kocaya varsın diye pırpır edersin. Hem yaptıklarını tasvip etmezsin, hem de rahatından vazgeçemezsin. Doğruları anca anlatmayı bilir, uygulamaya gelince yan çizersin. Ha baktın işler istediğin gibi değil mi, olmadı mı? Yap hemen onur-gurur meselesi, attırıver şöyle pek afilli bir konuşma damardan, sonra da vur kapıyı çık git. Sanki çarptığın kapı merhem olacak o kanayan yaralara.
Dün gece bir baktım, Ali Rıza Bey yine bir şeyleri onur-gurur yapıp büyük nutuğa bağladı. Sonra da klasik bastı gitti.
Peki bu mudur yani birine ders vermenin yolu? Yoksa kolay olduğu için mi gidip duruyor bir şeyler hoşuna gitmediğinde?
149 bölüm olmuş, bu kaçıncı gidiş... Peki düzelen ne?
E ne de olsa arkada anne var. Kadın ne olursa olsun durumu düzeltecek elbette. O da paspas olmuş ne yapsın. Zaten kimin umurunda? Kimsenin. Nasıl olsa kabak en sonunda ona patlayacak illa.
“Sıkıysa kalsana be adam!” dedim ekran karşısında Ali Rıza Beyefendi Hazretleri’ne.
Kal da, yüzleş. Kabul et hele bakalım. Çocuklarını oldukları gibi kabul et. Bir dinle. Bir konuşun. Azarla, kavga et ama kal yanlarında. Kabul edip olanı olduğu gibi, önce yüzleş, sonra düşün çözümünü de esas o zaman “baba” ol hele.
Sanki babalık nutuk vermekten ibaret. Ya da çekip gitmekten.
Değil işte!
Nasıl olsa döneceksin tıpış tıpış evine...
Evin çünkü orası.
Onlar da ailen.
Daha ne?
Yonca
“kalıcı”
Paylaş