Paylaş
İnsanları etiketlemeler, sıfat takmalar, içeri tıkmalar, dava açmalar, yargısız infazlar, önyargılı insafsızlıklar...
Dürüstlüğüyle, ahlakıyla, erdemiyle, insanca, doğru bildiğini yapmaya, konuşmaya ve olmaya çalışan insanlara ne çok darbe vurulmaya çalışılıyor değil mi şu ara?
Doğru düzgün adam olmak giderek güç oldu.
Yılmaz Özdil Yumruk (2) yi yazınca, bir kere daha nutkum tutuldu. Kendime de çok kızdım. Ben neredeydim yahu dedim bunca zaman? Nasıl nasıl nasıl yalnız bırakırım Yılmaz Özdil’i dedim, nasıl bu kadar aptal olabilirim dedim kendime. Boş mu bulundum yoksa hayatın bal tarafından akayım çabası içerisinde kendimi mi kandırdım ben de... Daldım mı? Uyudum mu? Yoksa bana ihtiyacı mı var sanki diye mi düşündüm acaba? Ne kadar büyük bir yanılgı bu... Tam da içine düşülmemesi gereken cinsten hem de...
Hepimiz birbirimize muhtacız aslında. Birlik olmak yoksa nasıl olur ki? Güç nereden alınır ki yoksa?
Her neydiyse nedeni, yanlış olmuş. Çok yanlış yapmışım.
***
Ne zor ve karışık bir dönemdeyiz değil mi?
Görmekten korktuğumuz bu değişimden konuşmaya bile çekiniyoruz değil mi? Her şey önümüzde ama biz havada kelimelerin asılı olmasından bile huzursuzuz değil mi?
Ve bu çok yanlış... farkındayız değil mi? Hani “susma, sustukça sıra sana da geliyor” ya hani...
Ve ama aslında ne de komik değil mi?
İlahi adalet dedikleri tam da bu çünkü.
Ne yaparlarsa yapsınlar; dürüst, etik olmayan hiçbir işe karışmamış, alnının akıyla yaşayan insana taaa yukarıdan emir gelse bile kimse bir şey yapamıyor. Çünkü insan “temiz” olunca; kendinden başka hiçbir şeye güvenmesine de gerek kalmıyor. Ne hukuk, ne bilmem ne konseyi, ne savcı, ne avcı, ne eş, ne dost, ne düşman çamuru kirletemiyor insanı.
Olan biteni film izler gibi izliyoruz ve olanlar yenilir yutulur gibi değil. Her yeri sarmış bir kötülük var. Bu sisteme hayır diyor gibi gözüken bazı insanlar bile çarkın parçası olmuş korkarım; çünkü onlar da korkuyorlar. Belki de haklılar. Ama korkunun ecele faydası yok ki!
Ama neyse ki;
Bilen biliyor.
Anlayan anlıyor.
Korkan korktuğuyla, iftirayı atan da attığıyla kalıyor.
***
Biliyor musunuz ne düşündüm; kötü insanlar ölüp gidiyorlar ve gerçekten 'ceset ve/ya ölü' olarak kalıyorlar. Toprak bile kabul etmiyor onları. Kuruyup kalıyorlar altında, çürüyorlar.
Ama vicdanı mis gibi insanlar, ya da vicdan muhasebesi yapabilecek kadar gönlü büyük insanlar (yani bizgiller), göçtük mü zamanı geldiğinde öbür tarafa; yemyeşil ağaçlara toprak olup gübre olup yeşeriyoruz. Dallanıpbudaklanıp meyve veriyoruz. Gölgemizde çocuklar koşturuyor... Dallarımıza kuşlar konuyor... Sonsuz oluyoruz.
Sonuca bakmak lazım derler ya... gerçekten öyle.
Çok şükür halimize.
Hala bu cümleye kadar geldiyseniz eğer, e sizin varlığınız da bir güvence... Belli ki kendi seçiminizle buradasınız. Okuyorsunuz ve ister beğenin ister beğenmeyin haberdar oluyorsunuz, düşünüyorsunuz.
Düşünün hele, kocaman bir ordu gibi gelseler bile üzerine, o 1 kişiyle başedemediler...
E buna gülünmez mi kıs kıs sizce?
Sevgilerimle.
Yonca
“çınar”
Paylaş