Paylaş
Ama artık basına da kızıyorum.
Uyarıcı, öğretici, önlem aldırıcı, anlatıcı, haberci ve saire olmak ayrı; milleti ruhsal bunalım felaketine sürüklemek, bitmek tükenmek bilemeyen felaket tellalığı yapmak ayrı! Bu işin cılkı haddinden fazla çıktı, tadı kaçtı.
Bakın insanları bilinçlendirmek güzel, güzel ama... İnsanları bu kadar perişan ve paranoyak etmek -hele de bizimkisi kadar paranoyaya müsait bir halk söz konusu olunca- biraz yazık değil mi ama?
Haberlere, gazetelere baktıkça her domuz gribi olan ölüyor sanırsınız.
İnanın bana ölmeyenler de var!
Domuz gribi olup iyileşip ayağa kalkıyorlar, ve şu anda tıpış tıpış aramızda dolaşıyorlar.
Üstelik bizzat kendileri yaşayıp bunu yazan köşe yazarlarımız da oldu Ece Temelkuran gibi; ama biz nedense onun iyileşmesi üzerinde durmadık. Ölmedi ya! Tövbe tövbe! Hep yangına körükle gitmeyi tercih ediyoruz. Çünkü bizde ölüm yoksa haber yok demektir anlayışına tapma var.
Ölmediysen yeterince heyecan verici değilsin.
Durumun vahim değilse ilginç değilsin.
Can çekişmeye başlarsan ancak, ha bak işte o zaman kesin haber kriterisin!
Felaket delisi olduk biz!
Bunu nasıl düzeltebiliriz acaba?
Bilsem, ya da elimde bunu düzeltmek gibi bir imkanım olsa, yemin ederim sonuna kadar uğraşırdım.
Neden iyileşen insanları da duyurmuyoruz?
Neden onların tecrübelerini de aktarmıyoruz?
Neden domuz gribini atlatanların da sayısını tutup onları da haber yapmıyoruz?
İyileşeni es geçip ölen listesi açıklıyoruz her dakika. Bu nasıl bir dengesizlik? Bu nasıl bir moral bozma, bu nasıl insanı paniğe zorlama... Dehşet içindeyim inanın bana.
Şahsen tanıdığım bir çok çocuk, anne ve baba domuz gribi oldu, feci ağır grip geçirip atlattı.
AT LAT TI!
Atlatan da var yani!
Anında doktora gidip dediklerini harfiyen yaptılar. Verilen dozda tamiflu kullanıp iyi dinlenip sıkı beslenip başkalarına bulaştırmamak için ellerinden geleni yaptılar. Yine de bir şekilde kendi ailelerine bulaştırdılar. Onlar da düşmek bilmeyen yüksek ateşle aynı şekilde boğuştu, tamiflu içti ve ayağa kalktı. Çok şükür.
Bizler daha çok kalpten gidecekler diye korktuk! Çünkü duyan duasını etmeye başlıyor!
Olacak iş değil...
Çocuklar feci panik içinde... Okula gitmeye, sokağa çıkmaya korkuyorlar.
Artık bir çok yerde domuz gribi için test de yapılmıyor. Test sonucu gelene kadar vakit kaybedileceğine hop tamiflu. Zaten sanırsam test kitleri azalmış. Gerekli gereksiz yapılırsa olacağı budur.
Hemen hemen herkesde Influenza A çıkıyor zaten. Her yerde bu böyle. İnanın bana dünyanın her yerinde böyle.
Sakin olun.
Lütfen.
Domuz gribinden çok, ruhsal dengemizdeki çöküntü beni ürkütüyor diye düşünürken ben, dün Türkçeyi bizim kadar iyi konuşan Amerikalı arkadaşım Pam, Psikoloji İstanbul diye bir grubun son aylarda çocuklarda artan “Domuz gribi olup ölücem panik atağına” dikkat çekerek hazırladıkları bilgilendirici dosyalarını yollamış. Çocukların okuldan korkmaya başlamalarının, hatta panik atak olacak kadar korkmalarının domuz gribinden daha ciddi bir sorun olmasına dikkat çekiyorlar. Uyarıyorlar. Hazırladıkları dosya gayet güzel ve net.
Bilgiler aşağıda. Okuyun ve ne olur sakin olun.
Sakin olun mutlaka!
Yonca
“sakin”
Atatürk ve Domuz gribi başlığıma gelince...
Arkadaşımın 5 yaşındaki ikizleri Ozan ve Kemal’ den durumumuzu çok iyi anlatan bir demet inci size...
Ozan ve Kemal 10 Kasım’ da onlara Atatürk’ ü anlatan annelerine “İnsan neden ölür anne?” diye soruyorlar. Anneleri de, hastalık konusuna girip çocuklara her hastalanan ölür tasası yüklememek için, “İnsan 100 yaşına gelince ölür.” diyor. Ne desin...
Ama ikizleri bu cevap kesmiyor, başlıyor sorular:
-Anne peki Atatürk öldüğünde 100 yaşında mıydı?
-Hayır Ozan, o kadar yaşlı değildi.
-99 yaşında mıydı?
-Hayır Kemal, daha gençti..
-E neden öldü o zaman?
Anne artık çaresiz...
-Ozancım malesef hastalandı, ondan öldü...
Bunu duyan Kemal dehşet içinde döner Ozan’ a...
“Bak gördün mü Ozan, demek Atatürk’ de ellerini yıkamamış domuz gribi olmuş ölmüş!”
...
Yonca
“dumur”
Çocuğunuzu okul fobisinden koruyun / PDF DOSYA
Paylaş