Paylaş
Bir yer var bizim Dubai’ de, süpermarketin içinde. Randevuyla gidiyorsun. Ayaklarını, ucu kablolu bir leğende bulunan suya sokuyorsun. Sonra o suya tuz gibi birşey atıyorlar, su oluyor sodamsı bir su.
Oturuyorsun öylece, tam yarım saat.
“İyyy” diye diye, miğden ağzına gele gele, içinin bütün ‘iğrençlikleri’, o suya akıyor.
Vücudunu ‘detoks’ ediyor yani, bugünün ‘in’ anlamıyla.
Çok anlamlı geldi bu alet/seans bana.
Hele de şu acıklı gündemler ortamında.
Bütün dinlediklerim, okuduklarım, yaşadıklarım karşısında.
Yok böyle bir ARINMA olayı dedirtti bana!
Ne de lazım bazılarına.
Hani kilise de günah çıkartırlar ya, bu su da senden “pisliklerini” çıkarıyor, parayı basıp ayakların suyun içinde durduğun yarım saat sonunda.
Arınmak parayla...
‘Arınak’ a gidenlere merakla sordum, duygu ve düşünceleri nedir diye? Neden giderler diye?
Anlattılar bana yüzlerinde heyecan ve tavsiye dolu bir ifadeyle;
Birincisi, insan kendinden böyle iğrenç bir suyun nasıl çıkabildiğine çok şaşırıyor.
İkincisi azıcık utanıyor, nasıl bu kadar pismiş içi diye. Oysa temiz insanımdır diye düşünüyor kendi kendine.
Üçüncüsü de, nasıl bulmuşlar şu aleti diye kafa yoruyor uzunca süre.
Bir de ek olarak psikolojik tatmin insanların içinde; ‘içim temizlendi, oh mis oldum misss!’ diye.
Sayıklıyorlar mesela; ‘Mis gibi insanım. Sigaram yok, banyomu, sporumu yaparım, ahlakım yerinde, erdemliyim (her ne demekse). Kendime göre inancım yerinde ve saire ve saire... Ama gel gör ki, bu su öyle demiyor leğene içini dökünce!’
Bu yerin adını koymuşlar: "The Healing Zone" yani "İyileştirme Alanı". Demek ki, pislikten arındıkça iyileşiyorsun manen, madden, ruhen, her halen, hafifliyorsun bir şekilde.
İnsanlar ilginç.
Çılgınca gidiyorlar, sıra bekliyorlar, randevu almak için deliriyorlar, bir bekleme listesi, hatta yedek listesi bile var.
Düşünmeden edemiyorum, bu kadar mı arınmaya ihtiyaç duyan ruh ve beden var diye?
Ürkünç geliyor bu bana birdenbire.
‘O gitmiş, ben de gideyim’, ‘Denemekten ne çıkar?’, ‘Benim pisim senin pisinden az!’, ya da, ‘Hiç kir çıkmayana kadar gitmek lâzım!’... Diyerek gidenler de olabilir tabi.
Hatta kendi pisini görmeyi sever bir hale de geliyor olabilir insan ne belli; tıpkı çocukların, küçükken, kendi dışkılarına hayranlık duyup, sifonu çekmek istememeleri gibi; ‘Benim pisliğim, ne istersem yaparım, ister saklarım, ister kurdele takar oynarım’ gibi!
Ha ben mi?
Yok hala gitmedim. Gidemedim.
Neden mi?
İyisiyle kötüsüyle bedenimi ve barındırdığı her türlü pisliği sevdiğimden desem iyi bir cevap olabilir belki de. Ya da kendi pisliklerimi, gördüğüm, duyduğum, pislikler yanında saklanmaya değer bulduğumdan diyebilirim size.
Ama esas korkum, ya elektrik çarparsa diye?
Ya olmaz olmaz dedikleri olur da beni bulursa diye?
Leğene ayağımı sokup, ‘cızırt’ diye közlenirsem ve kökten temizlenmiş olarak yerin dibine girersem diye?
Yok aslında...
Ben masum pisliklerden gümbürtüye gideceğime, hayatta arınması gerekenler varken, meydanı onlara bırakayım da, sıra beklemesinler hızlıca arınıversinler diye.
Merakımı yenecek miyim, meraktan ölecek miyim bilmiyorum ama arınamadan bir süre daha pis pis yaşayacağım.
Arınması gerekenleri de, umarım bir gün yakalayıp, ayaklarından tutup ellerimle o suya sokacağım.
Yonca
“Gözükara”
Paylaş