Yonca Tokbaş

Mezara gidiyoruz

4 Aralık 2009
Hiç insan bu buzzz ve domuz gripli havada çocuklarını ve kocasını yaka paça tutup Paris’e, Père Lachaise mezarlığına, ünlü ziyaretine götürür mü?

Götürür.

 

Ben götürdüm.

 

Jim Morrison, Maria Callas, Appolinnaire, La Fontaine ve Yılmaz Güney’ de dahil olmak üzere; müzik, film, edebiyat deyince akla kim gelirse bilinmesi gereken hepsini tek tek ziyaret edeceğiz diye... Ipodda Père Lachaise playlisti hazırlayıp çocuklara The Doors dinletip Maria Callas’ ın o doyamadığım sesinden Karmen Operasını ezberletip La Fontaine’ in masallarını mezarı başında okuyacağız diye…Yılmaz Güney’ in mezarı başında durup “Acık daha büyüyün, size yaptığı o müthiş filmi seyrettirdiğimde, beni daha da iyi anlayacaksınız...” diyebileceğim diye diye diye... tutturdum ve tuttum çocuklarımı, o insanın iliklerini donduran soğukta, sürükledim hepsini tek tek ziyarete, ta Paris’ e, Père Lachaise’ e…

 

Kulaklarımızda Ipod bir The Doors, bir Maria Callas, dinleye dinleye inanılmaz acayip bir gün geçirdik. Yağmur, soğuk, rüzgar bana mısın demedi bize! Sonra çarpıldık gerçi ya, olsun işte. Bende yer yön kavramı sıfırdır. Asla harita marita çözemem. Her yere kaybolarak giderim. Nitekim mezarlıkta da yolumu kaybettim. Maria Callas’ ın küllerinin bulunduğu krematoryumda o minicik bölmeyi bulacağız diye dört döndük donarak. Eşim azimle bulmayı kafasına koymasa, onca yolu tepip Maria Callas’ ı bulamadığıma kahrolacaktım. Sırf ben çocuklarıma külleri başında Karmen’ i onun o büyüleyici sesinden dinletme hayalimi gerçekleştirebileyim diye, yılmadı buldu ya onu bana, ne demeli bilmiyorum bu adama da! (E o da deli olmasa bana çatar mıydı acaba?)

Yazının Devamını Oku

Açıklama

25 Kasım 2009
Arada bir hem üzülerek hem de utanarak aslında, açıklamak zorunda hissediyorum kendime dair bazı şeyleri burada.

Beni en başından beri tanıyanlar artık biliyorlar ya, onlardan, yani bazılarınızdan ayrıca özür diliyorum; çünkü kaçıncıdır bu açıklamaya maruz kalıyorsunuz sayısını hatırlamıyorum…

 

Affola!

 

Şimdi geleyim beni yeni tanıyanlar için yapmak zorunda olduğumu düşündüğüm açıklamaya, yoksa sitem ediyorlar bana. Üzülüyorum. Ben bu sitem olayına çok kılım. Halden anlamak lazım diye düşünürüm. Bazen de bilmeden konuşanların sitemine alınırım.

 

E ben de insanım!

Yazının Devamını Oku

Yeşilalıç İlköğretim Okulu

24 Kasım 2009
Yalnız ve güzel ülkem hiç de yalnız değil aslında. Güzel insanları onu asla yalnız bırakmıyor da ondan ısrarla.

Geçen hafta okurlarımdan biri, bana bir okula yardım çağrısı için yazmıştı; Şanlıurfa’ daki Yeşil Alıç İlköğretim Okulu içindi hani...

Okurum, benden konuya duyarlılık yaratmamı rica ediyordu ve ben de ondan gelen e-postayı aynen yayınlamıştım ya hani...Hatırladınız değil mi?

 

İşte size güzel haberlerim var okulla ilgili.

 

Öncelikle bir açıklama yapmak zorundayım. Daha doğrusu zorunda kaldım. Çünkü bir yanlış anlamayı düzeltmeliyim.

 

Yazının Devamını Oku

Aramızda işe yaramak isteyen birileri var mı?

19 Kasım 2009
Buyrun okuyun o zaman…

İleti gönderilme tarihi: 18 Kasım 2009, Çarşamba

Saat: 21:35

Konu: Yeşilalıç İlköğretim Okulu - Eğitim görme hakkı

 

Sayın Yonca Tokbaş,

 

Milli Eğitim Temel Kanunu'nda:

Yazının Devamını Oku

Atatürk ve domuz gribi

18 Kasım 2009
İnanın ne diyeceğimi bilmiyorum.

Ama artık basına da kızıyorum.

 

Uyarıcı, öğretici, önlem aldırıcı, anlatıcı, haberci ve saire olmak ayrı; milleti ruhsal bunalım felaketine sürüklemek, bitmek tükenmek bilemeyen felaket tellalığı yapmak ayrı! Bu işin cılkı haddinden fazla çıktı, tadı kaçtı.

 

Bakın insanları bilinçlendirmek güzel, güzel ama... İnsanları bu kadar perişan ve paranoyak etmek -hele de bizimkisi kadar paranoyaya müsait bir halk söz konusu olunca- biraz yazık değil mi ama?

 

Haberlere, gazetelere baktıkça her domuz gribi olan ölüyor sanırsınız.

Yazının Devamını Oku

Rakı mı şarap mı?

17 Kasım 2009
Hangisi?

...

 

Hangisi sizce hüzünü anlatır, hangisi acıyı?

 

Hangisi neşeyi çağrıştırır, hangisi kahpe feleği?

 

Rakının içinde meze, mezenin içinde binbir türlü acı ve tatlı, acının içinde hem hüzün, hem huzur vardır ya hani felekten çalınan her gecede... Meyhane nağmeleri vardır inceden inceye; bir tatlı hüzün almaya gelir ya insan Kalamış’ a rakısını içtikçe, anason uyuştursun ister ya beynini unutmak istediği şeyleri duyunca kulağının dibinde...

Yazının Devamını Oku

İlişkiler ve aldatmaya dair

13 Kasım 2009
Jacques Attali son kitabı “Le sens des choses” da diyor ki:

“Eskiden homoseksüellik hakkında konuşmak tabuydu; ama bugün homoseksüellik hakkında konuşabildiğimiz gibi, evlenmelerini de legal kabul ediyoruz. Aynı şekilde yakında, monogam ilişki diye birşeyin hiçbir zaman olmadığını, insanın doğasına aykırı olduğunu ve gelecekte böyle bir dayatma kalmayacağını konuştuğumuz gibi kanıksayacağız. İleride, “paralel ilişkiler” dediğim, insanların sevgililerinin varlığını gizlemektense, tüm ilişkilerini alenen yaşayabildikleri gibi bunun için yargılanmadıkları hayat şekilleri “doğal” algılanacaktır.”

Yonca

“elçi”

 

Oha mı dediniz?

E demeyin; çünkü bu çok yalın bir gerçek. Ha tabi siz hala daha mesela homoseksüelliğe hastalık olarak bakan takımdansanız, daha çok katedecek yolunuz var demektir. Üzgünüm. Hiiiiç bana sinir yapıp tepinmeyin arkadaş. Zaten bir ileri iki geriyiz, bizden ileridekiler boşuna laga luga yapıp toplumlarının geleceğine dair kafa patlatmıyor. Biz o kadddar kendi kakamızla kavga etmeye dalmışız ki, ilerimize dair düşünecek halimiz yok. Bu toplum neydi ne oluyor, insan ilişkileri neydi nereye gidiyor filan bakamıyoruz.

Artı, aldatma/aldatılma bizde de gayet “sözde çaktırmadan” ve giderek daha sık ve çokça yaşandığına göre, belli ki yukarıdaki noktaya er ya da geç geleceğiz. Bu durumda bunlar üzerine acık düşünüp tartışsak hiç kötü olmaz, iyi olur. Ama cıssss! Vur bakim ağzına Yonca... amman buraları kurcalama. Malum, “doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar!” pek makbul bir çiftestandarttır sınırlarımızda!

Çoğu insan aldatıyor ve aldatılıyor olunca bunu hala daha “aldatma” olarak anmak bir garip değil mi? Bu da yeni bir yaşam şekli filan oluyor sanırım. Eskiden bir Hülya Avşar’ ın aldatılma hikayesi vardı magazinde, şimdi her gün her yerde herkes hakkında var aldatma haberi... Bu sizi hiç düşündürmüyor mu?

Yazının Devamını Oku

Merak olayı

12 Kasım 2009
Evet insanoğlu meraklı.<br><br>Çoook meraklı.

Ve eğer insana “Sakın!” derseniz bir konuda, inanın bana, merakını bastırmakta daha da sıkıntılı.

 

Tabu olan, söylenmeyen, saklanan, gizem yaratan ne varsa... insanı çeker.

 

“Sorma...” dedin mi, sorar.

 

“Merak edilecek birşey yok” dedin mi, elinde değil merak eder.

Yazının Devamını Oku