Bize yakışmayan bütün özelliklerle ilgili.
Bize ne oldu?
Gün geçtikçe değişip kötüleşiyor muyuz?
İnandığımız değerlerin yerini farklı şeyler mi alıyor artık?
“OKUR YAZAR” adındaki dosyama her bir ay adına tam 12 tane alt dosya açtım. Bu ay bitmeden, birini gözü kapalı seçip yayınlayacağım bu köşeden. Birilerini kırmaktan da çok korkuyorum... Offf başıma ne işler açtım bilmiyorum.
Cumartesi veya Pazar da olabilir o meçhul ve “ce eeesel” gün.
Bu arada üzülerek anladım ki, pek dikkatli okurlar değiliz. Oysa yazar olmak için, iyi de okur olmak gerekmez mi? Gerekir. Kurallarımı bazılarımız hiç takmamış, bazılarımız uygulamamış, bazılarımız ise hiç okumamış.
Öncelikle gönderdiğiniz yazı “köşe yazısı” şeklinde olmalı. Kısa hikaye olur. Hastası olduğum için kıyamam asla kısa hikayelere, çelerler gönlümü. Ama 350 kelimeyi geçmesin hiçbir yazı lütfen. Sınırı geçmeyenlere haksızlık olur.
Ama oldu.
Hayat sürprizlerle, mucizelerle dolu diye boşuna demiyorum size.
Hayat sürprizlerle dolu!
Bir şeyleri yapmaya başlarken, asla karşılık bekleyerek başlamayacaksın diyorum size.
Karşılık bekleme!
Bu fikir bana okurlarım İpek Ünal ve Pınar Çelik tarafından hem deeeee eski kocaya meydan okuyan çılgın kadın, köşe komşum Ayşe Aral tarafından esinlendirildi. Haklarını yemeden söylemeliydim, söyledim gitti. Hak yemeğe gıcığım var bu dünyada. Siz de sakın hak yemeyin e mi...
Ye-me-yin!
Bakın şimdi, bundan böyle ayda bir, bu köşe sizlerden birinin olacak.Yazın yollayın bana. Ama bakın sakın destan filan yazmayın. Ben nasıl uğraşıyorsam kendimi kısaltmaya siz de lütfen bir üst sınır ayarlayın.
Örneğin 350 kelime. Ölçeceğim ona göre!
Zaten ne dünkü yazıma gelen ileti sayısına inanabildim, ne de yaptığı yankıya. Ayıptır söylemesi bin küsür kişi çorap isyanını yazmış bana.
Meğer herkes bir kendi çocuğu kafayı çoraba dona taktı sanıyormuş. Oysa bizler çocuğu aklını çorapla bozan aileler birliği kurabilirmişiz. O kadar kalabalığız. Okurken iletileri, gözümden yaşlar geldi gülmekten de, hayretten de. Hepsini okuyamadım üstelik daha. Herkese cevap da veremedim. Affedin. Ben sözüm ona bir de bugüne ağır bir yazı yazmıştım; yok bütçe görüşmeleri, yok açılım, yok o yok bu... Ama benim içim almadı daralmayı, sizin nasıl alsın dedim, onu haftaya bıraktım. Hem iyice düşerim yazımın üzerine. Daha da beter olur, iyi olur böylece.
Veee müjdem var muzdarip bize! Ne bizim çocuklar anormal, ne de yalnızız. Çorapçılar Odası’ ndan gelen ileti sayesinde çok şey öğrendim, olayı anladım. Çocuklar haklı!
Size de buraya acık bilgilendirme/paylaşma karışımı hazırladım. Sizden gelenlerden de seçmece yaptım.
Eskiden olsa, “ya” deyince, “Ya bakkalda, sevgilin son durakta!” derdik ama... Burası yeri değil şu anda. (Araya laf karıştırma, yaz kızım Yonca!)
Şu anda derin düşünceler sarmış dört bir yanımı, sıyırmamak için dayanıyorum hala ve hala! Ben mi çattım bu alem çocuklara, yoksa ben alemdim de onlar mı çattı bana? Artık her nasılsa, olan olmuş düşünecek pek bir şey kalmadı ya...
Bir çocuk herrr sabah 45 dakika “don da don!” diye ağlar mı ya? (Bu yazıda oldukça çok “ya” diyeceğim o da belli oldu, peşinen affola.)
“Çorap!” diye ağlayanı var mıdır peki?
Kızımızın ateşlenmesi yüzünden yazı mazı yazamadım. Başlığı attığımla kaldım. Ama yazmayı düşündüğüm yazı hakkında da düşünmeye başladım; kendimi, yazıları, her gün yazmayı, yazan ve yazılanları, halet-i ruhiye-mizi...
İnsan yazısını kendi tabirimle bazen “nadasa” bırakınca, yazmadığına seviniyor. Bazen yapabiliyorum bunu. Yani üzerine atladığım bir konuda deli gibi yazarken gecenin köründe, çok gereksiz hırslı ve erken davrandığıma kanaat getirip konuyu yeterince düşünmeden ele alıp kötü hata yapmaktansa, duruyorum. Bazen de yapamıyorum tabii bodoslama gidiyorum. Bu bir marifet değil, toyluk.
Başbakan’ ın sözlerini tarttıkça, aslında o sözlerle anlatılmak istenenin iyi ifade edilememiş, altında haklılık payı olan bir çıkış olabileceğini düşünüp kendimi mercek altına alıverdim.
...
Serap’ ı kim öldürdü?
Peki Serap’ ın suçu neydi?
Hesaplaşamadığı, anlaşamadığı, kavgalı olduğu birileri mi vardı?
Ne vardı?
Onu öldürenler peki, onlar kim? Bu teröristler kaç yaşında?
Serap’ la hemen hemen aynı yaştaymışlar. Terörist sıfatı almaya kanmamış, kandırılmamış olsalar, çocuk sayılacaklar.