Sonra yazıya gelen yorumları okudukça, düşüncelere dalıp gidiyor.
Dünkü yazıma “Yazınıza bir adet dinsel yorum” başlıklı bir yorum aldım.
Yorum beni uzunca süre düşündürdü.
O yorumu sona saklamak kaydiyle,
Turistim sadece kısa süreliğine, gözlemliyorum.
Korku da var içimde; ama yine de:
“Saçmalama Yonca! Sanki hiç mi seyahat etmedin kendi başına, elbet yolunu bulursun...” diyerek kendimi teselli ediyorum.
Elimde ne bir harita var, ne de nereye gitmem gerektiğine dair tam bir fikrim.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, “güzel ve yalnız bir ülkede”, kibirli mi kibirli bir kral yaşarmış.
Kralın aklı fikri, zenginlikle ve kendini herkesten daha önemli ve güçlü hissetmekle meşgulmuş.
Kralın bu konuda zaafı olduğunu bilen iki terzi, “sadece akıllı insanların görebileceği” bir kumaştan elbise tasarladıklarını söyleyerek, kendi ceplerini doldurmak üzere işe koyulmuşlar.
Uzunca uyduruk uğraş, bolca uyduruk prova ve cebe indirilen onca helal(!) para sonunda, krala aslında ortada olmayan elbiseyi sunmuşlar.
Ama aynı zamanda çok da heyecanlanıyorum.
Merak ediyorum.
Herkesi özledim; ama araya da zaman girdi ya... azıcık çekiniyorum, yok yok aslında utanıyorum.
Karnım da ağrıyor...
Yıllaaar yıllar önce.
Nasıl sıcak, yaz sıcağı... Yanıyor etraf, kavruluyor.
Evin koskocaman bir bahçesi vardı.
Küçük bir kümes, limon ağaçları, manolyalar ve en önemlisi de erik ağacı vardı o hatıralarımın dolu olduğu bahçede.
Evde kolay ulaşılamayan yüksek bir yere koy ki, kutsallığına toz kondurma.
Günah olur yoksa, yapma.
Çarpılırsın sonra.
...
Doktor kayınpederim anlattı.
Kayınpederime de GATA’ da doktor olan arkadaşı anlatmış.
Olay şu:
Askerin biri muayene olmak üzere GATA’ ya geliyor.
Hah buldum!
Ya da erkek yerine çikolata olsa! J
Neden olmasın?
Yani her zaman değil ama, bazen diyorum.