Babamdan yaşça çoook büyük olmasına rağmen, babam yatmadan Fatoş’ da yatmazdı. Evin erkeği ayaktayken; çok konuşmak, yan gelip yatmak, ayak uzatmak hele... hiç olmazdı.
Başka türlüsü zaten ayıptı, saygısızlık olurdu.
Gerçi hiç çaktırmadan annemle babamı dinlemeye de bayılırdı.
Orasına karışmak tabi ki bana düşmezdi.
Annaneme “Fatoş” demeyi çocukca severdim.
Gerçi ona asla yüksek sesle böyle seslenemezdim. O benim yüksek sesle Annanem, alçak sesle Fatoşumdu.
Gözleri kül rengiydi.
Böyle bir göz rengi var mıdır bilmiyorum ama bence, Fatoş’ un gözleri, hayatının izlerini buğulu, dumanlı tonlarda taşıyan bir çeşit kül rengiydi. Bana kül rengi gibi gelirdi.
Sadece fikri hoşuma gitti, o yüzden riski göze alıp birazcık denemeyi düşünüyorum. Fikrimi değiştirmezsem tabi...
Hastalandığımdan beri üzerinde kafa patlatıp bütün yazı arşivimi, stoklarımı gözden geçirdim, çalışıyorum.
Nasıl anlatacağımı da tam bilemediğim için, konuya dalmak zorundayım.
Fikrimin adı “Radyo Ben”.
En basit olay karşısında ne yapacağını bilemezken, dünyanın en zor durumu karşısında öyle kararlı kesilir ki, kimse tutamaz.
Hiç tanımadığımız, görmediğimiz bir insanın yaşadığı üzüntüye, sanki kendi üzüntümüzmüşçesine ortak olabiliyoruz değil mi?
Bu bana öyle insancıl ve öyle büyük bir kabiliyet gibi geliyor ki, içim sımsıcacık oluyor.
Her ne kadar kötü gün dostundan çok, iyi gün dostuna inansam da, benimle bir ağlayabilmek yerine, benimle bir kahkaha atabilen dostlarımla hayatıma daha büyük anlamlar katsam da...
Bu sözü yazıp gözünüzün gördüğü bir yere asın lütfen.
Hissenizi çıkaracak kıssanızdır bu cümle, not alıverin hemen.
2 çocuklu bir Anne söylemişti bunu bana.
Yıllaaar evvel.
Ben, yine, “Başımız sağolsun, şehitler ölmez!” demek istemiyorum.
Ben artık, dilimin mantık yüzünden varmasına rağmen, yüreğimin kabul etmediği şeyleri yazmak istemiyorum.
Ben, aslında olunması gerektiği gibi olmak da istemiyorum.
Ben, bu kadar vahim bir durumda, içim gerçekten acırken, kalkıp “Güçlüyüz. Elbet bunu da aşacağız!” edebiyatı yapamayacağımı (oysa belki sizler de “Yapmak lazım!” diyeceksiniz) hissediyorum.
Öyle dersen çarpılırsın,
Böyle dersen dışlanırsın gibi gereksiz bir kavganın içinde bulunmadan
Bayramımızı kutlamak istedim.
Sağlığımız yerinde,
Geçtiğimiz haftalarda bütün Türkiye, “utanılması gereken” gündem maddelerine kitlenmiş, kendi kirli sularında çözümsüzce boğulmayı tercih ederken...
Ben,
Uzunca zamandır ilk defa bir şeye gerçekten çok üzülmüştüm.
Bir insanın ölümüne...