Birilerinin senin için özene bezene; en özlediğin, en hasret kaldığın, sevdiğin, kokusunun burnunda tüttüğü, tadının damağını sızlattığı yemekleri yapmak için uğraştığını bilmek...
Öyle hoş bir histir ki...
Bu sevgi dolu yemek kokusu insanın kalbini öyle güzel okşar ki…
Ve bu o kadar bize has bir özelliktir ki…
Hızlı ve beklenmedik bir şekilde seyahate gitmek zorunda kaldı.
Pazartesi dönecek.
Kısa bir mola aldı.
Yonca
“Ara-cı”
Nasıl bunaldım,
Nasıl yoruldum anlatmam mümkün değil.
Şu an, pes ettiğim andır.
Pes!
Siz hatırlıyor musunuz?
A a!
Unuttunuz mu?
Neyi unuttunuz?
“Yonca Hanım, bu hafta sonu hiçbir şey yapmamayı deneyin.”
Peki ben ne dedim sizce?
“Nasıl yani hiçbir şey? Çarşıya mı çıkayım, film mi seyredeyim, kitap mı okuyayım, ne yapayım yani?”
“Hayır işte, hiçbir şey yapmayın dedim ya!
Haydi bunu hepimiz biliyoruz...
Peki,
Bu memlekette mutlu olmak da mı suçdur ve bu kadar zordur?
Bir memlekette iki gün üst üste huzur içinde nefes almak, kötü haber almadan 24 saat geçirmek bu kadar mı imkansız olur?
Fatoş Ankara’ da, büyük teyzemin evinde.
Akşama doğru telefonda benden bir kaç eşyasını istedi.
“Yarın Annane.” dedim.
“Yaprak, acelem var, yarına kalma.” dedi.
O kadar.
Fatoş’ la aramızdaki yaş farkı 74 yıl.
***
Güzelçamlı’ dayız.
Yazlıkta.