Yonca Tokbaş

Yavaş ol dostum yavaş

13 Ekim 2009
İnsan azıcık yavaşlayınca daha da hızlanır...

Dedilerdi bana. Yavaşladım ben de. Gerçekten. Artık Allah ne verdiyse herşeyi deniyorum işte. Deniyorum. Denemekle ölünmüyor.

 

Bazı şeyleri inanın bana, bırakınca oluruna dünyanın sonu gelmiyor. Henüz gelmedi yani çok şükür. Tenefüse çıkıp oksijen alan çocuk misali insan kendine geliyor.

 

Bakın mesela, bugüne yazı yazacaktım. Yazmadım. Yavaşlama hakkımı kullanıp bugünlük yazı olayını rafa kaldırdım. Şu anda ben bu satırları yazarken Pazartesi gecesi saat 22:44. Nasıl sıkıldım anlatamam. Saatlerdir kafa patlatıyorum hangi berbat gündemi alayım da fikir beyan edeyim diye. Etmiyorum fikir mikir beyanı! Erteledim fikirlerimi kendime. Çarşamba ola hayrola.

 

Uzun zamandır hepimizin çok gereksiz hırsları olduğunu düşünüyordum, dün telefonda bunu yüksek sesle bir arkadaşıma söylerken, kalakaldım.

Yazının Devamını Oku

Ey İzmirli dur sakin ol!

7 Ekim 2009
Amanın aman… O neydi yahu?

Dünkü Konak Vapuru yazıma ben diyim yüz, siz deyin iki yüz ileti geldi. Geldi de ben nasıl bir hata yapıp kendimi nasıl eksik anlatmayı becerdiysem, herkes beni İzmir’ e taşınıyor zannetti. Affola ahalicim, ama ben taşınmıyorum ki!

 

Ayol ben yazıda, “yeni nişanlı” olduğum zamanlardan bahsetmiştim. Malum evli ve iki çocukluyum şimdi. Ama sanırım tek kelimeyle anlatmaya kalktım, arada kaynadııı gitti. Taaa 12 yıl öncesi olan bir olaydan, bir anımı aktarmıştım oysa ki. Yani olay şimdi değildi. Eski, çok eski.

 

Meğer beni ne çok bekleyen İzmirli varmış!

 

Ama en çok Psikolojik Danışmanlardan ileti alınca azıcık duraksadım. Ayol tamam azıcık bunaldım; ama esas şimdi depresyonik olduğum tescillendi dedim. Haleti ruhiyemi yazılarımdan nasıl da iyi anlamışlar, pes! “Aman Yonca kendini hırpalama, parçalama sana ihtiyaç var!” deyip hepsi beni çaya bekliyorlar. Kızlarağası’ nda... Oy oy oyyy! İçim gitti. Çayın yanında da bir boyoz ve bozuk sandığım yumurta... Kekim ben kek dedim ya!... Ne biçim giderdi şimdi...Offf neyse, dağıldık yine toparlayalım şimdi.

Yazının Devamını Oku

Konak vapuru

6 Ekim 2009
İstanbul’ u bıraktım, Ankara’ ya döndüm ve oradan da İzmir’ e taşındım. <br><br>İşe girdim.

Yepyeni bir hayata başladım. Başlayacağım yani...

 

Karşıyaka’ da Önem Ablamlarda kalıyorum. Çok yakında eş durumundan gerçekten İzmirli olacağımdan, ağzım kulaklarımda bir avare Yoncayım.Yeni işyerim Pasaport’ ta. Karşıyaka vapuruna binip Konak’ da inip karşıya geçip iş yerime gideceğim. Bu kadar basit. Basitmiş yani. Anlattılar hemencecik öğrendim.Yani çok akıllı ya bu Yonca, öğrendi zannetti. Oysa Yonca bilmez ki, İzmirliler yolu tarif ederler; ama kendileri zaten yolları gözü kapalı bildiklerinden bilmeyenler için tabela dikmezler.

 

Ben de kendimden gayet emin bir Angaralıyım ya, koyuldum sabah erkenden yola. Üzerimde ceket-gömlek-etekten oluşan takım elbise; ayağımda topuklu ayakkabı, elimde içi tıka basa dolu ağır bir çanta. Aklım da beşşş karış kış günü güneşli İzmir havası ayarında. Karşıyaka’ dan vapura koşarak o kalabalıkla beraber hooop atlayıp bindim. Vapurdan aynı şekilde koşarak aynı kalabalıkla beraber hooop atlayarak Konak’ da indim.

 

Hava nasıl tatlı, anlatamam size. Hani bırak herşeyi at kendini Çeşme sahillerine, o derece! Gözlerimi aldı İzmir’ in cilveli güneşi, çantamdan gözlüğümü çıkarayım dedim. Haydi ben diyeyim 1, siz deyin 2 dakika en fazla kaybettim. Gözlüğümu o kadınsal kalabalık çantadan çıkardım, taktım. Bir de simit alasım geldi, “Bir simit lütfen...” dedim ve dememle “Simit değil, gevrek!” diyerek beni azarlayan simitçiden, pardon gevrekçiden gevreğimi, yanında bedava verdiği ağzımın payıyla aldım.

Yazının Devamını Oku

Cem Garipoğlu Biri kız biri erkek iki çocuk annesi olarak, korkuyorum.

1 Ekim 2009
Okuduklarımdan, beceriksizliğimizden, güven duymaya ihtiyacımız olan kurum ve şahıslara güven duygumu iyice kaybetmekten korkuyorum.

İçgüdülerimle çocuk yetiştirmek isterken, bir sürü akılverenin akıllarıyla çocuk yetiştirme paniğine kapılıp büsbütün saçmalamaktan korkuyorum.

 

Etraftan kokuyorum.

 

Büyük özveri ve hassasiyetle yetiştirmeye çalıştığımız çocuklarımızın karşılarına kimler çıkacak, nelerle karşılaşacaklar asla bilemeyeceğimiz için korkuyorum.

İşimiz dualara mı kaldı şimdi bizim?

“Allah iyi yazılar yazmış olsun!” mu diyelim, ne diyelim? “Şansları, bahtları açık olsun; karşılarına hep iyi insanlar çıksın!” demekle mi yetinelim?

 

Yazının Devamını Oku

Sadece gençler uyuşturucu bağımlısı değil ki, bağımlı anne babalar eşler de var!

30 Eylül 2009
İngiltere’ de yaşıyorum.

Bugünkü (dünkü*) yazından çok etkilenerek sana yazmak istedim.

 

Üniversiteyi bitirdikten sonra gezeyim, göreyim, öğreneyim diye geldim buraya ve kaldım. Kendimi (tesadüf mü yoksa hayatın gerçekleri mi bilinmez) uyuşturucu bağımlıların içinde buldum. Bir baktım ki bu ülkede uyuşturucu kullanmayan ya da en azından denemeyen yok.

 

Ben mi?

 

Sigara bile içmem. Haftada iki kadeh şarabım var. Kan yapsın diye

Yazının Devamını Oku

Eskiden uyuşturucu kullananı döverlermiş şimdi kullanmayanı dövüyorlar!

29 Eylül 2009
Bu bir LİSELİ çocuğun uyuşturucu bağımlılığı tedavisi için gittiği doktoruna söylediği cümle...

Duyunca boğazıma bir yumru oturdu.

 

Liseli ÇOCUK!

 

Reha Muhtar’ ın köşesinde ölümcül dozdan ölen Begüm’ ün annesi Yeşim Anne’ nin çaresizliğinin başkasına deva olması ümidiyle yazdığı o “yazılması çok zor ama hepimiz için bir başlangıç olabilecek” mektubu okurken, endişeyle not almıştım;

 

Yazının Devamını Oku

Nedenname

24 Eylül 2009
Neden biz kendimize yapılmasını istemediğimiz şey başkasına yapılınca mutlu oluyoruz

Neden gerçeklerle yüzleşmeyi sevmiyoruz

 

Neden yalancıyız

 

Neden düşene saldırmayı bu kadar seviyoruz

 

Neden iyiye giden şeylerin elbet kötüleyeceğini düşünmeyi seviyoruz

Yazının Devamını Oku

Krizden dolayı

23 Eylül 2009
Olanlar olmuştur.

Olanlar olduğundan dolayı da;

 

Bugün www.hurriyet.com.tr de olmuş olması gereken yazımı Cuma günü Kelebek’ deki köşemde okuyacaksınız.

 

Bugünkü yazımın yerine yazdığımı da, yarın burada okuyacaksınız.

 

Durum görüldüğü üzere oldukça karışık gibi dursa da, aslında son derece basit.

 

Yazının Devamını Oku