Paylaş
Es vermeden bütün gün bir o kanal bir bu kanal izlemediğim program kalmadı. İzledim demek de eksik olur. Gözlemledim, inceledim, düşündüm demeliyim.
Ne kadar çok kadın muhabir var farkında mısınız?
Hem de ne kadar canalıcı yerlerde ve görevlerde.
Bu yazıyı yazarken her birinin adını not almadığım için kızıyorum kendime. Ama ilk fırsatta yapacağım. Helal olsun hepsine. İşleri hiç kolay değil ve müthiş bir iş çıkarıyorlar bu zor ve hassas dönemde. Hepsi canavar gibi konularına hakim, her yerden her şeye yetişiyorlar, nasıl da müthiş bir habercilik yapıyorlar. Gıpta ettim. Bir de sürekli kadınların politikaya mesafeli olmasından dem vurulur. Peh! Benim gördüğüm gayet içindeyiz. Tüm engellemelere rağmen hem de.
Uğur Dündar’ ın, Mehmet Ali Birand’ ın ekibindeki kadınlar politikanın ta göbeğinden inanılmaz analizler yapıyorlar, gözlemliyorlar, haberleri çatır çatır irdeliyorlar.
Haydi onlar bu işin içindeler, peki ya bizleri okuyan kadın okurlardan haberiniz var mı?
Hurriyet.com.tr ye gelen okur yorumlarına bakıyorum, bana gelen yorumlara, facebook’a yorum bırakanlara, twitter’ da takip edebildiklerime. Şaşırıyorum bazen okuduklarıma.
Kadınlar cesurca fikirlerini ifade ediyorlar. Dümdüz. Lafı dolandırmadan. Kendilerine çatan erkeklere de güzel cevaplar veriyorlar. Kavga etmeden tartışıyorlar. Hiç katılmadıkları görüşlere bile tavırlarını dile getiriş biçimleri benim tam da özlediğim şekilde.
Ben, birbirimize katılmasak da, güzel güzel tartışabildiğimiz, birbirimizin kopyası olmadan kendi halimizle birbirimizi olduğumuz gibi kabul edebildiğimiz bir ortamı hayal ediyorum.
Şimdi geleyim aslında bugün koca bir yazı yerine yazmak istediğim ve bu yazdıklarımla hiç alakası olmayan tek cümleye.
Hitler’ in adını ağzına alan, yaşanan olaylar üzerine o sefile atıfta bulunarak sözde büyük fikirler sallayan gaflet içindeki insanları kanımın son damlasına kadar kınıyorum.
Bilgilerinize,
Yonca
“kızgın”
Kelebek Ödülleri
O nasıl içimde kalmaktır, nasıl içime oturmaktır, nasıl bir heyecandır ki ödül törenini izlerken 162 tweet atmışım!
Pes!
Hayatımın tweeter gecesiydi diyebilirim. Ha tabi meydanı boş buldum ondan oldu.
Neler mi yazdım?
E gelin http://twitter.com/4yaprakliyonca bakın.
Törenin resmen tweeter üzerinden naklen yayınını yaptım.
E bari azıcık özet geçivereyim.
Geceye Bülent Ersoy şapkasıyla damgasını vurdu. “Arkasında oturan 3 sıra, töreni izleyemedi!” geyiği döndü çok güldüm.
Ödüllerin anonsunu net bir şekilde yapa yapa, hakkını vererek sunan 2 kadın vardı; Ayşe ve Ajda.
Beren Saat olduğu gibi neşesini gösterebilen bir kadın. Kocaman gülümseyebilen. Ne güzel bir özellik.
Kenan İmirzalıoğlu’ da her nefes alışında baştan aşağı süzülen bir adam. E valla bakmalara doyamadık o konuştukça.
Ödül almasına rağmen gülümsemeden konuşabilenler de vardı. Yadırgadım mesela.
Merdivenleri koşarak inip çıkanları yazdım “sportif” kutusuna.
Atiye’ nin şarkısını dinlerken aldığım sallanma hoplama zıplama hissini onu görünce de aldım, ekran karşısında. Bayıldım heyecanına.
Heyecansız, cansız, donuk insanları değil, kanlı canlı heyecanlı, sesi ve kahkahası yüksek, rahat insanları çok seviyorum. Çoğalsınlar istiyorum.
Tam bunlar olurken, Candan Erçetin’ in babasını kaybettiğini öğrendim...
Bir yumru oturdu boğazıma.
Başı sağolsun Candan Erçetin’ in. Ne çok seviyorum onu... Babasına Allah rahmet eylesin dedim içimden, hepimiz adına.
Bronşitime de, bana izin vermeyen patronuma da çok bozuldum. Yazarı olduğum gazetemin gecesine gelemedim. Çok içimde kaldı. Kıl oldum duruma.
Seneye iki elim kanda olsa kaçırmam böylesi güzel bir geceyi.
Asla!
Yonca
“aklıorda”
Paylaş