Paylaş
Yolda yanımızda atıştırmalık olsun diye fındık, fıstık almıştım.
Bir şişe de su!
Hülya kızını uzaklara uğurlamış, benim Dubai’ye dönmeme az kalmış. Duygusaldık.
Hülya’nın tutkusu sanat tarihi.
Şişli Meslek Yüksekokulu Mimari Restorasyon Bölümü’ne girdi.
Hayalinin peşinde koşanlara saygım sonsuz.
Hülya sayesinde Türkiye’nin tarihi eserlerini tanıyoruz biz de.
Yola çıkmadan;
“Yolumuzun üzeri Stratonikeia Antik Kenti var. Götüreyim seni” dedi, uçtum!
Oraya uğrayıp Bafa’ya geçeceğiz.
Yolda Hayata dair konuştuk.
Tam “Stratonikeia” tabelasını görüp döndük ki, perişan bir köpek. Hali feci!
Anne hem de! Memeleri yerlerde. Yavruları?
Yoklar.
Son adımları gibi.
Yok olmaz! O la maz!
Arabadan fırladık. Hızlı ve sessiz bir birlik.
“Su, su, su” kalbimiz gümbür gümbür.
Su var, var da şişeden içecek hali yok.
Kap lazım!
Yol kenarındaki çöplere koştum.
Kırık bir araba dikiz aynası.
Olur bu. Suyu içine döktüm.
Hülya arabadan benim çerezler, onun krakerleri çıkarttı yola bocalıyor.
Köpek korkudan yaklaşamıyor ki bize!
Dikiz aynasındaki suyla emekleyerek yavaşça yanına gittim oturdum asfalta.
Hayatımda hiç böyle kana kana su içerken aynı anda minnetle bakan bir çift göz görmedim!
Suyu içti, krakerleri çerezleri deli gibi yemeye başladı.
Av köpeği.
Arabaya koyup köye kadar götürelim istiyoruz. Ama ne yanaştırıyor, ne de arabaya binebiliyor.
Gözleriyle konuşuyor!
İmdat diye..
Arabadaki bütün suları boşalttık dikiz aynasına. Lanet olsun yetmedi.
Yol kenarındaki çöplere koştum yine, en az 10 tane içi yarıya kadar dolu atılmış su şişesi vardı toplayıp içirdik.
İngilizce’de bir deyim var; “birinin çöpü başkasının hazinesi” diye, gerçekten öyle derken, belki İngilizce anlar dedim.
“Come, sit” dememle mucize!
Lafımı dinledi.
Nasıl çabalıyor dediğimi yapmaya.
Hülya arabayı açtı. Ah bir izin verse kucaklayıp arabaya alıvereceğiz.
Sonrası... Sonrası hayat!
Bir an geldi, bir şekilde kucakladım koydum arabaya.
Hemen yattı iyi mi! Sanki hep orada yolculuk etmiş.
Mecalsiz haliyle kuyruk sallayıp o narincecik gözlerle, “hazırım, gidelim” dedi.
Yolda Hülya:
“Yonca ben onu bırakamam” dedi. Bu arada evinde kendi kedisi, köpeği de var.
“Biliyorum” dedim.
Biliyordum evet.
O yola boşuna girmedik.
Boşuna bizim karşımıza çıkmadı ki bu köpek.
Hayatta hiçbir şeyi yarı yolda bırakmayacak iki kişiyiz biz.
Hülya, “Adı şimdilik “Hayat” olsun” dedi.
Hayat! Hayat tabii ya!
Arabada kuyruk sallama sesi...
Hülya eğitimden hemen sonra veterinere götürdü.
30kg olması gerekirken 14 kiloymuş. Hiçbir hastalığı yokmuş.
Bugün aşısı var.
1 haftada 2 kilo almış bile.
Önemli bi detay daha var yalnız yazmam gereken.
Biz Bafa’ya Arı Sevgisi çalışmasına arabada Hayat’la gittik.
Silva Olivia Otel’e vardığımızda, Şadi Amca çıktı karşımıza otoparkta.
Ben “bir köpek var, yolda bulduk, Amcacım su yemek vereceğiz.
Şuracıkta bekler bizi.” filan diye çırpınırken; Şadi Amca sözümü kesti, zaten daha fazla konuşamadım bana öyle bi derin mavi baktı ki..
“Siz cennetin kapılarını açmışsınız evladım.
Burada ona su da, yemek de var. Hayat var.” dedi.
Hülya’ya baktım.. “Duydun mu!”
¡¡¡
Gözlerinin inceliğine, İngiliz asaletine ve tanıdık olduğu dilde en çok kuyruk salladığı isimle,
o bize Hayatımızın en güzel hediyesi, Suzi.
Hayat öyle yaşamaya değer ki!
Yonca
“cansuyu”
Paylaş