Paylaş
Abooo o ne kalabalık, cümbüş, gürültü, bağırtı çağırtı, stres, korna sesi, trafik...
İnsanlar sanki sinirle besleniyor, huzura savaş açmış gibi.
Oysa tam da şu dönemde daha özenli olmamız gerekmiyor mu?
E peki bunu sen ben yapmazsak, kim yapacak?
Ona buna kızanların hepsi kızdıkları insan profiline benzer davranışlar sergilemekle meşgul, kalanlar da bu ülkeye inanmamakla.
E bu durumda bence kapatalım dükkanları gidelim arkadaşlar var mı öyle!
Yok işte.
Ve tabii, bunu dediğin anda suçlu olan sensin.
Haydaaa bir de bunun için sana kızanların stresine maruz kalıyorsun.
Ne desen boş.
Yok ne tuzum kuru ne de hayat bana güzel.
Öyle bir şey değil demek istediğim. Ne haddime!
Ama şerlerden hayır çıkmasını geceden sabaha bekliyoruz.
Hem her şeye kızıyoruz, hem hiçbir hatamızı görmek, kabul etmek ve değişim için bir şey yapmak istemiyoruz.
Ayol o zaman nasıl olacak o hayal ettiğin gelecek?
Fırtınada batacağını bilerek ilerlemek yerine sakin bir limanda beklemek de var seçenekler arasında.
En büyük şaşkınlığım ne biliyor musunuz?
Umut ve hayat fışkıran, onca badire atlatmış, tarihe mâl olmuş bu Anadolu toprağından doğan insanların nasıl bu kadar umutsuz olabileceği.
Aklım almıyor bunu.
Mesela 3 senedir koştuğum yerlerde, tarlaların arasından geçerken ilk defa bu kadar çok sayıda çiftçimizi o sırada toprağının başında çalışırken görebildim.
Geçen senelerde tanıklık ettiğim kuraklık bu sene biraz daha az etkilemişti toprağı ve mahsulü sanki.
Mesela geçen sene aynı dönemde elma ağaçları elmasızdı, kayısılar erken don yemişti. Bu sene her birinden meyve fışkırıyordu. Kabak, kavun tarlaları olağanüstüydü. Ayçiçekleri capcanlıydı. Sadece dutlar biraz erken kurumuş gibiydi.
Bir de tanıdıklarımdan öğrendiğim kadarıyla sıcak kekik gibi arıların besin kaynağı bitkilerin çiçekleri kavrulmuştu, ancak kalan bitkilerin hali umut vericiydi.
Her konuştuğum Anadolu insanı çok daha bilinçli, hassasiyetlerin bilincinde, kötü konuşmaya değil, iyi bir şeyler için çalışıp çabalamaya inanmış haldeydi.
Gördüğüm manzara, olanlar yüzünden bir şekilde çok uzun zaman sonra içimize, kendimize, toprağımıza dönmek zorunda kalmış olmamızdı ve bence bu çok önemli ve iyi bir şeydi.
Çobanlar gördüm koyunlarını güden, “Çalışmaya devam edeceğiz, başka çare yok, çalışırsak kazanırız” diyen.
Yani ufukta ne mi görüyorum ben?
Umut.
Ha diyorsan ben bu dediğin umudu hemen yarın göreyim, e ilahi ayol derim.
Bütün hayallerini 1 gecede gerçekleştiren kim var?
Bugününe ulaşan herkes çok uzun bir yoldan geliyor.
Bir bebek 9 ay 10 günde doğuyor.
Bize acele iş değil, sağlıklı, sabırlı, azimli bir yolda ilerleme öğretisi gerekiyor.
Uzun zamandır unuttuğumuz bazı şeyleri kucaklamayı öğreniyoruz yeniden.
Hakkını teslim edemediğimiz, nankörlük ettiğimiz değerleri hatırlamaya başlıyoruz hep beraber ve yeniden.
Kimileri affetmeyi, kimileri özür dilemeyi öğreniyor. Kimileri de saygıyla kabul etmeyi.
Birbirimize düşman değil, dost olmayı hatırlayıp; yaralarımızı beraber sarmayı deneyeceğiz yeniden.
Sizi bilmem.
Saksıya ektiğim ve ben yokken sulaması unutulmuş kurşun eriklerim filizlenmiş düşünebiliyor musunuz?
Bütün zorlukları aşabilmek için kimi zaman sadece inanmak bile yetiyor.
Şehirlerde bunu anlamak zor.
Oysa doğa bunu söylüyor.
Allah aşkına oturup kalkıp “bu ülke adam olmaz” diye felaket cümleleri ekeceğinize, “biz neleri atlattık, bugünleri de atlatacağız” deyip umuda su verin, filizlendirin.
Tam bunu yazdım, tatlı bir rüzgar esti...
Derin bir nefes aldım.
Sen de al.
Ufka bir bak...
Pırıl pırıl.
Yonca
“şafak”
Paylaş