Paylaş
Yazmak için not aldığım şeylere bakıyorum.
Böyle bir başlık atmışım:
“Tek başına Petti Rosso” diye.
Yazmayı ertelemiş durmuşum vahim olaylar nedeniyle.
Bu ülkedeki mutsuzluk, vahim olaylar silsilesi, bitmek bilmeyen ölümler, cinnet hali güzel şeyleri yazmaya da engel oluyor.
“Mutluluk ve umut yazdıkça çoğalacak. Mutluluk ve umut yaz Yonca!” diyen bana bile engel oluyor ya bu hâl ve ortam, çıldırıyorum kahrımdan.
Bir yandan da vahşeti yaşayıp yazdıkça mı besleniyor kötülük diyorum. Bir başladı mı ardı ardına geliyor...
Diyeceğim o ki; ben kendi başıma gezmeyi, tek başıma eğlenmeyi çok seviyorum.
Yalnızlığım benim için özgürlüğüme sahip çıkma alanım.
Bağımsızlığımdan ödün vermeme zamanım.
Nitekim bu başlığı atmamın nedeni de Galata’da yeni açılan Petti Rosso idi. Hani o cici İtalyan...
Evet Onur Baştürk en önce yazmış olsa da, ben de yazacağım.
Zaten çok kıskandım ve sinir oldum en önce Onur yazınca Petti Rosso’yu.
Çünkü mekanın sahibi çocukluğunu bildiğim, okul koridorlarında koşturmasını unutmadığım, gönlünü müziğe ve DJ’liğe Japonyalarda kaptırıp “DJ YAKUZA” olarak memlekete dönüş yaptığına tanık olduğum ve dahası düğünümüzde yaptığı müzikle bize “hayatımızın en iyi partisi oldu” dedirten adam Can Utkan olduğu için.
Sıcacık, yuvacık bir mekan olmuş Petti Rosso.
Oturdun mu kalkamazsın hemen. İstersen barda takıl. Rahatsın bir yandan, keyiflisin bir yandan. Tek başına da nefis zaman geçirebilirsin. Kalabalıkla da.
Müzik güzel, ortam güzel, yemek güzel.
Masa örtüsünün kırmızı “pöti” karesi, barın üzerindeki şimdi pişmiş kek ve kurabiye, yediğin o deli lezzetli avokadolu salata, içtiğine hesabı görünce pişman olmadığın şarap ve esas o mekanda çalışmaktan mutlu olduklarını gördüğün genç kadınlar!
Evet, bence bir mekanda çalışan genç kadınların gülümsemelerinden anla bir ortamı.
Bir de sokağa bakan, yani sokağın hayatına şahit olduğun ve dikdörtgenliğini sevdiğim pencereleriyle bana kendimi sanki Avrupa’da bir yerdeymişim gibi hissettiren ortam mesela.
Peki şaşırıyor muyum Petti Rosso’nun bu kadar kısa zamanda bu kadar sevilmesine? Hayır.
Can’ın ailesi; gördüğü ve içinde büyüdüğü sevgi, tanıklık ettiği anne-baba aşkı, saygısı, sevgisi, huzuru... O evde okunan kitaplar, şiirler; yapılan sohbetler, anlatılan fıkralar...
Çocukluğundan beri dünyanın çeşitli coğrafyalarında “dünya vatandaşı” olarak büyüyen iki kardeş...
Can’ın dönüp memlekete yerleşmesi ve “Beni buradan başka hiçbir yer bu kadar kendine bağlayamaz Yonca” demesi...
Ne desem ki!
İyi ki büyüdün de başımıza bu güzel işleri açtın be çocuk!
Yonca
“abla :P”
Bir çocuk daha
Ege Üniversitesi tatil edildi.
Biz hangi ara, yine, üniversitemizi can kaybı riskinden, gerginleşme ve çatışmadan dolayı tatil etme durumuna geri gittik?
Fırat Çakıroğlu, gencecik bir can.
O da gitti.
Cem Adrian bir tweet attı.
Kısa öz, açık.
Çok içime işledi.
“Bir çocuk daha ölmüş. Tüm sebepler... Gerisi... O, bu, şu... Kifayetsiz. Bir çocuk daha ölmüş” dedi.
Daha başka ne denilebilir ki?
Bir can daha gitti.
Yonca
“bitik”
Bilim Kahramanları
Bilim Kahramanları Derneği’ni size daha çok anlatacağım.
Tam 10 sezonda binlerce gence ulaştılar.
Takımları uluslararası turnuvalarda -biri Avrupa Şampiyonluğu olmak üzere- birçok ödül aldı.
İki katılımcısı, ABD üniversitelerinden, hem de en iyilerinden burs kazandı.
Öyle büyük bir özveri ile çocuklara bilim sevgisi aşılıyorlar ve öyle önemli noktalarda çocukları düşünmeye sevk ediyorlar ki, heyecanla izliyorum yaptıklarını.
Bana umut veren, bize en büyük umudu verecek olduğuna inandığım çabalardan biri de onların çabası.
Bu hafta sonu 28 Şubat-1 Mart arası Ankara’da turnuva devam ediyor.
Sonra 7-8 Mart’ta İzmir-Bornova’da Yaşar Üniversitesi’ndeler.
En büyük heyecan ise 21-22 Mart’ta Ulusal Turnuva’da yaşanacak, yine İzmir’de Bayraklı Tepekule’de.
Bilim Kahramanları’na gönül ve destek veren tüm okul, kurum ve kuruluşlara, onlara kapılarını açanlara da, ayrıca teşekkür ederim kendim ve tüm Türkiye adına.
Takip edin bu çocukları, onlar geleceğimizin bilim adamları.
www.bilimkahramanlari.org
Yonca
“robotik”
Paylaş