Paylaş
Hani nasıl bir şey yazsam da herkes su içmek ne kadar önemli bir farkına varsa diye...
Bu sene en çok dikkatimi çeken 2 şey şuydu:
1- Ne kadar su içmediğimiz
2- Suyu ne kadar ziyan ettiğimiz
Suyu içmediğimiz kadar kıymetini de bilmeyen; bu yüzden feci ziyan eden bir toplumuz.
Koşmak, düzenli türlü çeşit spor, özellikle ultra maratonlar, Dr. Nurhayat Gül’le olan sonsuz mesaim, spor hocalarım, farklı zamanlarda çocuklarım için gittiğim doktorlar... Her birinin bana öğrettiği ortak doğru, su içmenin önemi oldu.
Susamadan, yani bedenim suya hasret kalmadan su içmeyi öğrendiğimden beri nelerim düzeldi:
1- Dikkat dağınıklığı kalmadı
2- Baş ağrısı sıfır
3- Kabızlık bitti
4- Depresyona mı giriyorum dediğim, o kendimi bir bulut içinde gibi dalgın, huzursuz, rahatsız, yorgun, bitkin diye tarif ettiğim şey çoğunlukla dehidrasyon, yani susuz kaldığımda da olan bir şeymiş! Su içiyorum, yok oluyor o his.
5- Cildim mis
6- Ter kokusu yok
7- İdrar sorunsuz
8- Böbrek rahat
9- Uyku hali sıfırlandı
10- Sinirler sakinledi (İnsan sinirden hararet yaptığında, bir bardak su içince harbi soğuyor!)
Şu anda ilk aklıma gelenler bunlar.
Benim kısacık bir sohbet sırasında içtiğim kadar suyu, koca bir gün içeni görmedim.
Etrafımdakilere soruyorum “Neden su içmiyorsunuz, susamadınız mı?” diye...
“Tuvaletim gelir diye içmiyorum” diyen var.
“Hiç aklıma gelmiyor” diyen var.
Su içmekle, kola, çay vs. içmeyi bir tutan var.
Arkadaşlar suyun yerini başka bir sıvı tutamaz.
Su, sudur.
Bu beden suya ve yalnız suya ihtiyaç duyar.
Arabanın motor yağı bitse, hemen baktırıyorsun. Benzin deposu yarıya inse dolduruyorsun. Seni hayatta tutan en önemli şey su, içmiyorsun.
Tuvalete gitmemek için su içmemek ne demek!
Başım ağrıyor, kendimi feci yorgun hissediyorum diyene “Bir su iç” diyorum. Herkes ilaç delisi olmuş, hemen ilaç içiyor.
“Doktor mu verdi ilacı?” diyorum, yoooo hayır. Su içmediği için komaya giren, felç geçiren, tansiyon hastası olan var bu ülkede. Su içse, hayatı kurtulacak! Ama içmiyor...
Allah aşkına bir kendinize gelin. Şuursuzca ilaç içeceğinize bir bardak su için.
Bu beden arabaya benzemez.
Benzin bitince doldurursun, aynen kaldığı yerden devam eder. Susuz kalan bedenin yaşadığı hasarı yerine koymak kolay değildir. Giden gider...
Haaaa şimdi geleyim işin ziyan kısmına.
Su içen, şişenin dibinde, bardağın yarısında su bırakıyor.
Eğer o suyu içip bitirmeyeceksen, bitirecek olduğun kadar al, aç, iç. Kalanı bir şekilde kalk ve bir bitki dibine, ağaç köküne veya toprağa kavuştur.
Olmadı bir tas içinde hayvanlara, tas içine taş koyarak arılara bırak. (Tasın içinde taş olmazsa arılar oturup içemiyor, suyun içine düşüyorlar da ondan.)
Maratonlarda, koşu yarışlarında çok feci hijyen hastası olduğundan sürekli hasta olan insanımız mutlaka şişe ile su istiyor.
Okey dostum. O zaman açtığın şişeyi taşı.
Doğaya atma.
Veya yolda da sana gösterilen özel toplama alanına at. Ama içinde kalan suyu yine ağaç dibine, çimlere çiçeklere, doğaya dök de şişeyi at...
Bu konuda ne kadar takık olduğumu bir yerde beraber koştuğum arkadaşlarımın hepsi bilir. Her koşu öncesi çıkıp konu mankenliği yapıyorum, suyu ziyan etmeyelim, şişeyi nasıl atalım konulu.
Plastik şişedeki suyu tamamen iç bitir. Şişeyi sıkıştır küçült öyle at çöpe.
Zaten plastik şişede su olmasın, damacana olsun.
Kendi kaplarımızda içelim suyu. Gurbet ellerde yapılan yarışlarda, küçük bardakta azcık doldurup veriyorlar suyu, öyle içiyorsun. Yok öyle milyon tane plastik şişe aç at ziyan et.
Zaten uzun mesafe patika koşularında özellikle, herkes kendi bardağını taşımak zorunda. Yok öyle su, plastik ziyan deliliği.
Sorumluluk sahibi; hayatı, suyu, kendini seven insan bilinci böyle bir şeydir.
Su bu. Su!
Kedini, köpeğini, çiçeğini, çocuğunu, anneni, kökünü susuz bırakabilir misin?
E madem şu canım bedeninin suçu ne?
Su iç. Suyu sev. Suyu koru.
Su gibi ömrün olsun.
Ömrünü de ziyan etme.
Yonca
“sucu”
Paylaş