Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Size de oluyor mu

İki-üç gün önce Facebook’ta durumuma şöyle bir şey yazdım:

Haberin Devamı

Başkalarına da oluyor mu bilmem ama, mesela benim ‘iyi dil-kötü dil’ günlerim var. Yani bir sabah kalkıyorum İngilizcem dünden daha iyi, hatta sanırsın annem beni İngiliz doğurmuş. Öyle afili akıcı haller filan. Ama bir başka gün, ‘yes/no’ diyemiyorum, o kadar acayip bir tutukluk ve kafa karışıklığı.
Tabii ki aynısı Türkçem için de geçerli. Bildiğin DİLim sorunlu o gün. Ko-nu-şa-mı-yo-rum!
Sonra mesela ‘güzel gün-çirkin gün’ durumum var.
Bir sabah kalkıyorum, sanırsın benden güzel kadın yok bu alemde.
Ama öbür gün gudubet miyim neyim bilmem; ne yüzüme bakasım var ne göresim. İçim bile çirkin geliyor kendime bakınca.
Sonra mesela ‘iyi müzik günüm’ ve ‘kötü müzik günüm’ de var.
O da şöyle; o gün Müslüm’den insanın kendine jilet atacak olduğu tınıyı dinlesem mutluyum. Ama diğer bir gün göbek havası çalsa ben ağlıyorum zırıl zırıl.
Sonra ‘ödlek ve dötlek günüm’le, ‘cengaver Amazon günlerim’ var.
Ödlek dötlek günlerde adımı söyleyemeyecek kadar çekingen; cengaver günümde ise Amazonlar gibi çaktım mı sökerim o ciğeri hali, tavrı.
Dahası, bunların arasında olduğumu/kaldığımı da hiç görmedim. Ortası, arası yok yani. Ya biri ya ötekiyim. Bazen bu günlerden bazıları aynı günde oluyor. Yani kötü dil günümde cengaversem bittim hani. İçimdeki Amazon’un dili tutuk.
Olacak iş değil...”
Ben bunu paylaşınca yorumlar gelmeye başladı arkadaşlarımdan.
Bazı yorumlara çok güldüm. Bazıları da özelden yazmış. İçime oturdu okuduklarım...
Şaştım kaldım nasıl döküldüğümüze.
Hem yalnız değilmişim dedim, hem de aslında bunca zamandır ne kadar yalnızmışız diye içerledim.
Ne çok duygusal gel git yaşıyoruz bir gün içinde, hatta kimi zaman saniyeler içinde ne çok fırtına oluyor, ne çok kez gökkuşağı açıyor içimizde.
Peki bunları neden açıkça ortaya dökemiyoruz?
En yakınımıza bile çaktırmıyoruz kimi zaman halimizi. Aman o üzülmesin, bu alınmasın diye, kimi zaman kendimize olan güvensizlikten, kimi zaman da karşımızdakilere olan güvensizlikten, atıyoruz duyguları içimize.
Duygularımızı yiyoruz sanki.
Bunca kalabalık içinde ne kadar büyük yalnızlık ve güvensizlik hissi var düşünsenize!
Neden sürekli düzgün olmaya çabalıyoruz, sanki bunları hiç hissetmiyormuşuz gibi?
Ve kime ve neye göre düzgün hem?
Neden bunlar olmuyormuş veya yokmuş gibi hislerimizi önemsemeden yürüyüp gidiyoruz kendi üstümüze basa basa?
Belki bilsem ki o gün senin çirkin günün, kalkıp bir de ben sana demem “Ay bu üstündeki olmamış” diye. Bir hançer de ben sokmam kalbine. Ya da dilimi yumuşatırım, sarar sarmalarım seni. Ha ama bile bile canını yakarsam da kötüyüm ben, sil beni, kurtul belki de. Gerçekler çıksın ortaya, bitsin gitsin zamanımdan çalmasın kimse.
Veya Amazon’a bağladıysan, gözün dönmüşse o an hırsından, elimi omzuna koyup “Bir nefes al” diyebilirim ufaktan. Ya sana iyi gelir, ya bana. Ya da kavgasını eder bir yere varır, nedenini biliriz olur biter.
Her zaman insanın yüzünden, gözünden okunmuyor hali. Müneccim değiliz.
Konuşmadan, anlatmadan, kalbimizi açmadan anlaşılmayı bekliyor, sonra da kimse beni anlamıyor diye kahroluyoruz acıdan.
Samimiyet ve açık kalplilik bir insanın elindeki en büyük merhem, en büyük güç, en büyük kalkan.
Samimi gibiymiş yapmak, kalbimizi uluorta açamamak korkarım kendimize ve birbirimize karşı nişan almış kirli bir silah.
Gönülden vuruyor bizi...
Dan...dan...
Açalım kalbi, kurtaralım kendimizi.
Yonca
“koyveeer”

Yazarın Tüm Yazıları