Paylaş
Eğer öğrenmek, tanımak, gezmek, görmek isterseniz İznik’teki Müşküle Köyü gerçekten çok ilginç. Eğer koşmasaydım, İznik’te İznik Ultra Maratonu olmasaydı, belki hayatım boyunca bilmeyecektim bu güzel yeri ve bunca hikâyeyi.
İznik Ultra Maratonu’nu destekleyen ve olmasını mümkün kılan Bursa Valiliği’ne yürekten teşekkür ederim.
İnanın bu ülkede çok güzel insanlar var. Yeter ki siz tanımak isteyin. Yeter ki oturun iki sohbet edin. Ne kadar çok öğrenecek şey var onlardan, hikâyelerini dinleyin.
Müşküle’yi anlatan bir kitap var. Alın okuyun. Yazarı Ercan Kavuk. Müşküle Köyü’nün web sitesine, Facebook sayfasına bakın. Web sitesini yöneten Engin, başka bir mucize. Kas erimesi hastalığı olmasına rağmen o web sitesini büyük emekle canlı tutuyor.
Müşküle’nin insanları ayrı, doğası ayrı, tarihi ayrı, yaşadıkları ayrı büyüleyip etkiliyor. Beni en çok düşündüren, köy nüfusunun giderek azalması.
Köylü de üzülüyor buna. 2 binlerden 900’e düşmüş sayıları. Yer gök zeytin, ancak geçimlerine yetmediği için mecburen gidiyorlar köyden. Ne kadar üzülüyorum bunları duyunca güdülen politikaların nasıl can yaktığına!
2012’de Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde teröristler tarafından şehit edilen 10 güvenlik görevlisi arasında Müşküle’den Süleyman Güleç adında gencecik bir asker de varmış.
Süleyman’ın beraber büyüdüğü arkadaşları, onun adını ve anısını yaşatmak için Köy Merkezi’nde bir kütüphane kurmuşlar.
ASICS takım arkadaşımla beraber, hazır İznik Ultra için gitmişken, kütüphaneye de kitap götürdük.
Kütüphaneye girince bize anlattıkları inanılmazdı. Müşküle Köyü tüm tarihi boyunca muhalif olmuş. Mesela köyün görüş ve duruşu yüzünden çekmediği kalmamış ama onlar hiç vazgeçmemiş.
İsmini değiştirmeye kalkmışlar köyün, değiştirmişler. Köy ayağa kalkmış, kabul etmemiş, referandum yapıp ismini geri almış.
Nazım’ın doğum günü adına bir çınar dikmişler taaa kaç yıl önce; ama işte o yıllarda Nazım’a bu sevgi gösterisi bütün dikkati köye çekmiş ve maalesef koca çınarı kesmişler köyü basıp. Ağaç yeniden canlanınca da yakmışlar.
Bana bunu anlatırken ne kadar üzgün olduklarını tarif edemem, benim de ne kadar üzüldüğümü siz tahmin edin.
Nazım Hikmet’in koğuş arkadaşı Müşküleli İsmail Başaran’ın hikâyesini dinledik mesela. Kendisine okuma yazmayı ve şiiri Nazım Hikmet öğretmiş.
İsmail Başaran da hapisten çıkıp köyüne dönünce bir şiir kitabı yazıp basmış.
Adına bakın ne olur: “Buğday Direniyor”. Kitabın kapağında İsmail Bey’in gülen yüzü vardı. Baktım durdum...
Kitabın arka kapağında Ataol Behramoğlu’nun yazdıklarını size aynen alıntılıyorum:
“İsmail Başaran’la Müşküle’de birçok kez karşılaştık. Şiirlerini kendisinden birçok kez dinledim. Başaran sadece köy kökenli değil, yaşamasıyla, üretimiyle, gerçekten köylü. Nazım Hikmet’le beraber hapis yatmışlar. Bana bir hikaye anlattı, hâlâ anımsarım. Bir gün yemeğe davetli olduğu bir başka köyde, yemeğin bitiminde oradakilere size bir dua okuyacağım demiş ve Nazım’ın ‘Meşin Kaplı Kitap’ adlı şiirini ezberinden okumaya başlamış. Şiiri bitirdiğinde herkes ‘Amin’ diyerek kalkmış sofradan. Gerçekten de dua okur gibi tadını çıkara çıkara bir şiir okuyuşu var İsmail Başaran’ın. Bu şiirlerine de yansıyor. Heceli uyaklı şiirler değil. Deyimlerle, halk söyleyişiyle, halk bilgeliğiyle örülü, kimi zaman dua gibi dinlenilen böyle tadına varılan şiirler.”
Kütüphaneyi kuran çocuklar ve köy halkı, onları tanıyanlar, artık köyde olmayan ama köyünü unutmayan veya Müşküle’yi bilenlerin desteğiyle inanılmaz bir kitap hazineleri var. Bu kadar mı güzel sahip çıkılır her bir kitaba, böyle güzel değer mi bilinir. Bilinir işte!
Atık kağıtlar toplayıp elde ettikleri kazancı bile kitaba çeviriyorlar. Tek hayalleri bir tek çocuk bir kitap alsa okusa yeter.
Onları bilenlerden biri Nazım Hikmet’in kendi imzasıyla olan bir kitabını yollamış kütüphaneye. Poşetlere saklayıp özel vitrin içinde muhafaza ediyorlar.
Onları dinlerken içim açıldı. Hâlâ dedim, hâlâ çaba, umut, emek ve değer bilen vefalı insanlar bal gibi de var işte!
Facebook sayfalarında ihtiyaç duydukları kitapların bir listesi var. Özellikle çocukların okumasını istedikleri bazı klasiklere ulaşmakta zorluk çekmişler. Eminim şu anda beni okuyan sizler bu konuda bir şeyler yapacaksınız. Lütfen onlara sormadan yapmayın.
Kütüphaneyi kuran o iki genç ne yazmış Facebook sayfasında biliyor musunuz;
“Biz iki kişiydik düşlediğimizde. Sonra onlarca olduk. Sessizce fısıldayan çınar altında, çay kaşığının tıkırtısında, şimdi yüzlerceyiz taşın altına elini sokup yardımlaşan. Yarın binlerce okuyan ve düşünen olması umuduyla...”
Yonca
“saygıyla”
Paylaş