Paylaş
Herkes genç kalma derdinde. Genç kalmak derken de, genç görünmek demeliyim.
Ne yaparsak yapalım, beden görüntüyü kurtarsa da, saat ilerliyor.
Oysa misler gibi yaşlanmak da var ve mümkün.
Ama inanın gördüğüm estetik kaygısı ve baskısı gönlümü yoruyor.
Küçücük çocuklarda bile oluşturulmuş bu endişe. O yaşta bir çocuğun selülit, burnunun şekli veya göz kenarındaki çizgilere dair bir mutsuzluğunun olmasına inanamıyorum ve müthiş üzülüyorum.
Sonra düşünüyorum ben ortaokulda böylesi bir kaygının k’sini bilmezdim.
Etrafımda da böyle bir konu yoktu.
Minicik çocuk “Benim bu ara göbeğim çok çıktı” diyor mesela...
Vahide Perçin, Instagram hesabında bir süre önce şahane bir fotoğrafını paylaştı, kanser tedavisi gördüğü zamandan...
Altına da şöyle yazdı:
“Güzel olmak zorunda değilsin, kimseye güzellik borcun yok. Ne erkek arkadaşına, ne kocana, ne partnerine, ne iş arkadaşlarına, özellikle de sokaktaki rastgele adamlara. Güzellik, ‘kadın’ denilen bir alanı kapladığın için ödediğin kira değildir.”
Çok güçlü, çok yalın ve gerçek bir paylaşım. Aklımdan çıkmıyor.
Bunu okuduğum sırada da annemi düşünüyordum.
Annemi bildim bileli bakımlıdır. Bakımlı olmayı sever.
En kötü gününde bile erken kalkar. Saçını toplar, kırmızı rujunu sürer. Sevdiği bir farı var, mutlaka onu da gözüne sürer ve hayata o şekilde başlar.
Ne olursa olsun böyle başlar güne.
Mesela annem bunu babam için yapmaz-dı.
Babamdan önce de yapıyormuş, babam gideli 23 yıl olacak, hâlâ her sabah yapıyor.
Şöyle bir düşündüm;
Annem asla kimse için kendine bakmaz.
Tamamen kendine saygısından özenir.
En önce kendini tablo gibi çizer her sabah.
Hayata, yaşamaya saygısından, sevgisinden yapar bunu.
Bir gün bile ne kilosunu, ne çizgilerini, ne buruşuklarını ne de başka bir yaşlanma belirtisini diline doladığını duydum.
Sağlık sorununu da dillendirmez. Doktoruna gider, kendine bakmaya devam eder.
Bu aslında bir çocuk için büyük şansmış, bunu şu yaşımda çok daha iyi anlıyorum.
Annemin tek bir gün kendini hor gördüğüne, kendine, bedenine, yüzüne gözüne saygısız, sevgisiz, özensiz cümle kurduğuna da şahit olmadım.
Tek bir gün, “Ay bugün her yerim şiş, gözlerime bak ne halde, etlerim sarktı, çok kilo aldım” derken de duymadım.
Kendine gülümseyerek baktığını, kendiyle gurur duyduğunu, bu yaşta bile maşallah her şeyi kendi başına yapabildiği için kendini takdir ettiğini her gün duyuyorum, görüyorum.
Annem yüksek sesle dile getiriyor kendine saygısını. Söylemi değil eylemi de bu.
Annem böyle yapınca, biz de ona o gözle bakıyoruz mesela.
Hani bunun adı iyi enerji alışverişi ise, kesin var ve işe yarıyor.
Uzunca düşündüm bunun üzerine...
Annem gülümsüyor. Hayata gülümsüyor.
İçten.
Yaşadığı her an, aldığı her nefes için hayata şükredip gülümsüyor.
Ve bu da annemi güzel, genç, diri, canlı artık ne sıfat kullanırsan kullan ama özünde sorunsuz ve yaşsız insan kılıyor. Yük değil, çözüm oluyor bulunduğu ortama.
Bir bilimsel araştırma vardı, şimdi tam sayıları hatırlamıyorum ama şöyle diyordu:
Somurttuğunuzda yüz kaslarınız çalışmadığından eskiyor, çöküyor, sarkıyor.
Gülümsediğinizde ise yüzünüzde çalışan kas sayısı şu kadar ve bu yüzünüzü gençleştiriyor.
Bence inanılmaz bir bulgu ve ben de buna inanıyorum.
Kan gidiyor kaslara, hücrelere ve diri tutup yeniliyor, canlandırıyor, gençleştiriyor.
Bana “Sen kendine bak, bana karışma” diyebilirsiniz. Zaten asla karışmak değil amacım.
Kim nasıl mutluysa öyle olsun ama çocuklarımızın yanında azcık dikkat edelim yine de.
Bu arada beni her gördüğünde alakalı alakasız birilerinin “Hadi artık botoks vaktin gelmiş” muhabbeti yapması halinde, şu şarkıyla yanıt vermeye karar verdim:
“Neşeli ol ki genç kalasın!”
Yonca
“çizgili kedi”
Paylaş