Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Mesele nasıl sorusu...

Hayat ne kadar garip.

Haberin Devamı

İnsan kalbi nasıl da bu kadar dayanıklı?
Acıdan trilyon parça oluyor bir anda, o halde bile yaşamaya devam edebiliyor.
Allak bullak duygular, düşünceler, pişmanlıklar, utançlar ne istersen hepsi bir arada, aynı yürekte, tek insanda, bir hayatta barınabiliyor. 
Canın yandığında anlaşılmak ömre bedel.
Gerçekten öyle.
İnsan canı yanarken anlaşılmazsa çıldırabilir.
İnsanlığa bedel olan en güzel şeylerden biri de, acının seni acıttığı kadar başka insanlar tarafından da anlaşılması.
Canım kedimiz Madam Coco’nun ardından yazdıklarınız, gönderdiğiniz mesajlar ve mail’lerin her birini satır satır, kelime kelime okudum.
Gerçekten ömre bedel her biri.
Ufacık, masum bir can insana ne kadar kocaman duygular, ne kadar çok tecrübe, amma çok hiç tanımadığın duygu katıyormuş meğer.
Hepimizin bir yanı eksik kaldı resmen.
Oğlum Aslan Cem, hep çok düşünen, düşünmekten öte düşündüğü şeyleri gerçekten iyi ifade eden bir çocuk.
Kimi zaman cümleleri beni haftalarca meşgul ediyor.
Yahu diyorum, bu çocuk, çocuk gibi olması gerekirken sanırsın 47 yaşında.
Belki adam bir düşünür olacak, ondan.
Veya diyorum, keşke bunları hiç düşünmese... Sadece çocuk olsa. Aklında bu kadar ciddi mevzu dolanıp durmasa. Bu kadar erken yormasa kafasını, kalbini...
Ama hangi çocuk daha az farkında ki bir şeylerin veya hangi çocuk daha az hissedip düşünüyor ki olan biteni!
Kimi dillendirmiyordur belki ama, her çocuk hepimizden daha bilge ve her şeyin gayet farkında buna eminim.
Bazen bir çocuğu bir şeye bakarken yakalıyorum. Veya bir soru soruyor mesela yan masada annesine, mıhlanıyorum...
Nitekim Aslan Cem’in söylediği birkaç şey beni hem etkiledi hem de bunca zamandır cümlesini kuramadığım birtakım duygularıma
tercüman oldu.
Paylaşmak istedim.
Madam Coco’nun gidişinin ardından dertleşirken şöyle dedi:
“Anne insanın sevdiği çok yaşlanıp gidince, insanın içine batan zaman meselesi. Yani onu ne kadar zaman sonra kaybettiğin mesele. Onunla ne kadar zaman geçirebildiğin mesele. Ama bir sevdiğini zamansız bir şekilde erken kaybettiğinde, mesele ‘nasıl’ sorusu oluyor. Bana en çok bu koydu... Nasıl kaybettiğimiz...”
Durakaldım öylece. Ne dersin ki buna?
Diyemedim ben de... Sustum.
Ecel ve zamansız gidiş arasındaki en kocaman fark bu.
“Nasıl?” sorusunun cevabındaki sessiz bırakan acı.
Bir şey daha dedi Aslan Cem onca üzüntüsü arasında beni çok etkileyen:
“Herkes sevdiklerinle kaliteli zaman geçirmenin öneminden bahsediyor. Ben zaten sevdiklerimle kaliteli zaman geçiriyorum. Ama tek istediğim daha fazla ve uzun kaliteli zaman geçirmekti.
Ben hep daha uzun süre iyi zaman geçirebileceğimi hayal etmiştim. Onun hayal kırıklığını yaşıyorum.”
Ah be çocuk be...
Velhasıl sevgili okurum...
Beni bazen tanımlayamadığım, hissettiğim ama adını koyamadığım şeyler yoruyor. Adını koysam, tanımlasam, dilimle cümlesini kurup paylaşsam, sanki kalbimin üzerinden tonlarca yük kalkmış oluyor.
Sanki acıyan o yerime bir merhem sürmüşüm de iyileşmeye başlıyor.
Bir işinize yarar mı bilmem ama bizim Aslan Cem’in içimden geçen duyguların adını koyması bana iyi geldi...
Belki sizin de başka bir şeyle alakalı işinize yarar.
Ve son bir şey, evlerimizde, kalplerimizde daha çoook yer var, ne çok sevgi, ne çok hüsran, ne çok aşk, ne çok duygu sığdırabiliriz ömrümüz boyunca düşünsenize...
Şu kalbi, asla cimri kullanmamalı.
Sonsuz cömert olup kalbimiz taşana kadar tam kapasite doldurmalı.
Yonca
“dolu dolu”

Yazarın Tüm Yazıları