Paylaş
Hamilelikte çok fazla okumak, okuduklarımdan çok etkilenmek beni ayrı, çocuğumu ayrı yedi.
Yedi beni, evet.
İçgüdülerimi benden aldı çok uzaklara attı. İçgüdülerimi kaybettim. Bulamadım. Kaybettiğimin farkına bile varamadım yıllarca.
Eleştirel gözle bakmayı bilemedim o zaman kitaplara, okuduklarıma. Benim için orada yazılan herrrr şey kanun gibiydi sanki. Tecrübem yoktu. Kime inanacaktım pek tabi. En iyi bildiğim şeydi okumak. Okudum ben de. İnandım körü körüne her şeye.
Okuduklarım, kendim gibi annelik yapma yetimi, hayallerimi yerle bir etti.
Gözüm döndü bana ait olmayan bilgiden.
Başkalarının bana ait olmayan çocukları ile olan deneyimleri sanki benim ve benim bebeğiminmişçesine yaşadım yazılanları. Oysa ne ben o anneydim, ne de bebeğim o bebek.
Çok sonra ayıldım.
Kitapları okumadan da önce, en önce, siz nasıl bir insansınız, değerleriniz ne, nasıl bir insan görecek bebeğiniz yazın bir kenara.
Bebeğinize onun gözlerinin içine bakarak, onun ona has ihtiyaçlarını görerek bakmayı, davranmayı, kalbinizi, içgüdünüzü dinlemeyi hatırlatacak şeyleri not edin bir yere.
Çünkü bebeğini alıyorsun eline ve bir kaos sarıyor her yerini. Herkes endişelerden söz ediyor. Aman öyle yapma, böyle yapma, öyle yaparsan felaket böyle olursa facia diyor. Sen hormonların, korkuların, tecrübesizliklerin içinde bebeğinin ve kendinin hislerini göremez oluyorsun.
Cayır cayır yanıyorsun aslında o en güzel evrede.
Hiçbir kitap seni yazmıyor, seni anlatmıyor. Anlatılan hiçbir örnek senin bebeğini anlatmıyor.
Sen kendi kitabını yaz.
Okuduklarını al kulağının bir kenarına küpe diye. Olur ya, denk gelir işine yarar.
Ama önce kendine kalbine, içsesine ve bir de bebeğinin gözlerine sesine kitlen.
Dünyada birbirinin aynısı olan aynı yumurta ikizi yok.
Parmak izleri farklı. Ruhları farklı. İhtiyaçları farklı. Acıkma zamanları, uyku halleri farklı.
Okumak iyi. Öğrenmek de...
Demek istediğim şeyi bir örnekle anlatabilirim belki de;
Bebeğin o sırada aç. Avaz avaz ağlıyor.
Sağ memen dolmuş süt.
Ama kitap demiş ki; bir sağ memenle emzireceksin bir solla. Arada olacak bilmem kaç dakika. Senin meme sırası gelmiş sola. Dayamışsın kitap öyle dedi diye aç bebeği o süt olmayan memeye. Sen acı içinde, bebeğin aç... Ingaaaa ıngaaaa...
Çaresiz bi hal...
Hani o hale getirmesin sizi sakın kitaplar. Beni getirmişti.
Çok üzüldüm farkına varınca.
Bebek o karında 9 ay kalıp çıkınca hayata başlıyor bir de. Bunu da çok sonra daha yeni zamanda düşündüm etrafımı gözlemledikçe.
Karnından çıktıktan 9 ay sonra aslında senden iyice ayrılmaya başlıyor bebek. Emekliyor filan. Tıpkı karnından çıkış zamanına denk gelen bir sürede yavaş yavaş bağımsızlığını ilan etmeye başladığında aslında sen de başlıyorsun o göbek bağını kesmeye... Yani o saate kadar da çok gaddarca birtakım “eğitme” çabaları.
Özetle; Sağ meme sol meme, bir biri bir öteki, kucağa al alma, salla sallama, ağlayarak öğrenir, ağlasın ama bırak filan...
Aman diyeyim, ben çok yalnızdım. Çok çaresizdim. Kitapları dinledim. Çok ağladım. Çok üzüldüm.
Dünyada güven ve sevgi dolu insanlara çok ihtiyaç var.
O da o sarılmaktan, göğsüne korkusuzca dayamaktan (emzirsen de emzirmesen de) kucağına alıp sallamaktan geçiyorsa, yap be annecik!
Önce kendinize sonra bebeğinize güvenin, sevin.
Kendini de bebeğini de yeme... Bırak ağzı olan konuşsun.
Kalbini duy dinle. Bebeğinin gözleri söyler sana.
Yalan dolan bilmez ki o asla. Senden çıkalı çok az olmuş, yapışacak tabii bacağına... Sonra bırakıp koşacak... Güven aldıktan, sevgiyle dolduktan sonra kim tutar onu.
Sağlıklı bir hamilelik, sağlıkla kucağa alınan bebek ile bir ömür boyu huzurla güvenle sevgi ve sağlıkla analı babalı büyüyen nefis nesiller dilerim.
Yonca
“itirafçı anne”
Paylaş