Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Kasım geldi bile ve bu yazı kadınlara

2016 ülkemiz ve dünya için ne kadar karışık ve acayip bir yıl olduysa, kişisel olarak benim için de çok garip bir yıl oldu.

Haberin Devamı

“Gelişi dün gibi” dediğim koca yılın geçmek bilmeyen günleri varken, bir baktım gitmesine 1 ay kalmış.
Bu sene şu ana kadar sürekli: “Vay be amma sarsıldık/dalgalandık durulduk/duvara çarptık/topladık/düştük/kalktık/yara sardık/acıdı/geçti/geçmedi/deşti/olan oldu bir kere/çok şükür yine de yaşıyoruz/ölüyoruz” gibi milyar fiili art arda sıralayabileceğimiz bir yıl oldu.
Şu an hatırlamıyorum neredeydi ama yakın zamanda bana “Sen işten ayrıldıktan sonra mı dünya olaylarını kendine dert edindin de yollara düştün” dedi.
“Yok” dedim, “Cümle öyle değil”!
“Ben, kara kutunun içinden çıkınca bu dünyanın hangi derdine umut olurum, ne işe yararım, neler yapabilirim onu gördüm. Dert edinmedim, umutlandım!” dedim. Sonra kendi cümlemden kendim etkilendim. Bir hoşuma gitti o pat diye verdiğim cevap, çünkü tam da öyle. Kalktım bu cümle üzerine kadının harekete geçme ve geçirme gücüne dair 10 milyar cümle daha ekledim, düşündüm notlar aldım, yazdım.
O da yetmedi, bu konuyu herkese her ortamda sürekli söylenen “anda kalmanın önemi” olayına bağladım.
Nereye kafamı çevirsem sürekli “Şekerim anı yaşa, anda kal” deniyor. İyi tamam canım ben de biliyorum “akışta olmak, anda kalmak” nefis, nefis de; sen bana o iş nasıl oluyor onu anlat, onu yaşat çünkü demekle olmuyor.
O an geliyor ve ben ya hep çok gerisindeyim, ya çok ötesinde.
Sonra bir baktım bu sinir olduğum cümlenin içine girmeyi başarmışım bir şekilde.
Yani anda kalmayı. Anı yaşamayı başarmışım... Başardığım anlar var hatta artık.
Evet, yaşarken etrafımdaki şükredecek şeyleri görmeyi bilen bir tipim ama, anda kalmayı hissetmek harbi kolay bir şey değil. Bir şey oluyor da oluyor o anda kalmak. Ve gerçekten müthiş bir güç o!
Ben de bunun üzerine oturdum bir de güzel “nasıl da anda kaldım” onu yazdım işte. Kendi “anda kalma” deneyimimi yazdım yani. Belli mi olur birilerinin işine yarar diye.
Bu yazı da, o yazı da yine Yonca usulü tarhana çorbası gibi oldu. Çok karışık.
O “anda nasıl kaldım” yazısını “Oturduğun yerde kafayı yiyorsun” başlığıyla Elele dergimin kasım sayısına yazdım. (Şimdi bayilerde, reklam da yapayım madem).
Yazımın sonlarına doğru yazdığım aşağıdaki şu kısmı da, neden bilmem, buraya alıntılayarak bu haftaya başlamak istedim.
“Kadınız biz kadın...
Daldan dala konan, aynı anda yüz elli bin işi halledip çözen anlayan bir bünye bu.
Kullanın bütün gücünüzü sonuna kadar.
Hiçbir şey bitmedi...
Sen bitti demeden bitmez. Sen başlatırsın istedin mi.
Başlayın gari.
Yola çıkın.
Yaparsınız her istediğinizi.”
Kimseyi değil, içinizden gelen o sesi dinleyin.
Başkasının esiri değil, kendinizin cesareti olun.
Hadi hepimize iyi haftalar.
Yonca
“cesaret”

Yazarın Tüm Yazıları