Paylaş
Hayatınızda hiç paraya dokunmadan bir zaman dilimi geçirdiniz mi? Yani yanınızda para bulundurmadan, bulundurmaya bile ihtiyaç duymadan...
Toprağa değerek zaman geçirdiniz mi peki?
Anadolu’yu adımlayarak, güneşi sonsuz bir bozkırda sanki denize batarmışçasına, uçsuz bucaksız bir arazide toprağa batırarak günbatımı yaşadınız mı?
Peki ya Tuz Gölü’nü nasıl bilirsiniz?
Üzerinde durdun mu sanırsın aydasın.
Gözünüzü tuzun pırlantamsı pırıltısı kamaştırır. Sonsuz bir beyazlık içinde zamanı unutarak sürekli ilerlersin. Zaman senin koluna taktığın bir çanta gibi olur. Zamanla berabersindir. En iyi arkadaşın olur zaman, bir zamanlar düşmanınken. Ne o senden ileride, ne sen ondan geridesindir. Hani “anı yaşamak” deniyor ya, imkansız sandığın, odur işte.
Geceleri doğanın sesinden, ay ve yıldızların ışığından başka bir şey olmadan uykuya daldınız mı hiç?
Hayat kurtarır, ömür uzatır o his. Tasalarını alır götürür ay ışığı ve yıldızlar.
Sırtınızı toprağa, ağaca, havaya dayadınız mı peki?
Korkularını dağlara taşlara atarsın, eğer sırtını toprağa dayarsan uyurken. Esas bir de şunu merak ediyorum:
Etrafınızda şikayet etmeyen, her durum ve şartta gülümseyen insanlarla oldunuz mu birkaç gün? Nasıl bir hafifliktir, özgürlüktür o bilir misiniz?
Ne boş şeylere bıdı bıdı yaptığını anlar, ruhunu azat eder, hafiflersin sen de. Başlarsın ikinci gün sonunda hayata gülümsemeye. Zorluklara gülümseyen çözümcü insanlarla birlikte olmak, bedava rehabilitasyonun en âlâsıdır.
Ha bir de deyin ki canınız sıkıldı, tepeniz attı, moraliniz bozuldu, piliniz de bitti; koşulsuzca size elini uzatan, destek veren, “Ha gayret” diyen insanların olduğu bir ortamda bulundunuz mu?
Kafanızı, ruhunuzu ve bedeninizi cır cır öten telefon, taciz noktasına varan iletişim ağlarına bağımlılık, beş duyunuzu her türlü içgüdünüze kapatan şu maddi dünyadan uzak tutarak bir 4 veya 6 güncük geçirdiniz mi?
Hak etmiyor musunuz bunu peki? Canınız çekmez mi?
Bunları yapmak için bir imkanınız olsa... Birileri çadırınızı kursa, yemeğinizi pişirse, bavulunuzu taşısa ve şöyle dese;
“Bak ihtiyacın olan elzem malzemeler bir tek bunlar, al onları gel. Biz sana rotayı da hazırladık. Tek yapman gereken dağ tepe demeden günde 15-20 km ilerlemek. İster yürü, ister koş, yeter ki devam et.
İstersen bunu 6 günde yap, istersen 4 günde. İstersen tek başına yap, istersen arkadaş grubunla takım ol, hatta şirketten kurumsal takım ol da yap.
Sadece şunu bilmen yeter; istersen her şekilde her şeyi yaparsın.
Ve sonunda da ‘Vay be, demek ki ben de hayatta her koşulda mutlu olabilen, şikayetsiz, yüksüz, gülümseyen bir insanmışım’ dersin.”
Kaybın sıfır, kazancın tonla. Unutma...
Nasıl mı olacak bu iş?
Runfire Cappadocia 6G ve 4G kategorilerinden birini seç, yazıl ve gel. O zaman olacak bu dediklerim, hem de kelimesi kelimesine.
Bu aslında bir ultra maraton. Ama ben size işin ultra maraton kısmından bahsetmiyorum. Onu zaten bilengiller biliyor. Sözüm hep doğaya hem spor hem kafa tatili için açılmak isteyenlere. Endişelerinizi, önyargılarınızı, “Ben yapamam”ları bırakıp gelmenizi diliyorum.
Çünkü ben de yaşadım o endişeleri, “Yok ben yapamam”ları.
Yukarıda sorduğum sorulara cevaplarım da istisnasız “Hayır”dı.
Sonra deli cesareti denilecek bir kafayla, üstüne üstlük çok ciddi bir sakatlık sonrası -öyle ki elimdeki koltuk değneklerini bırakıp- yola çıktım, gittim.
O sakat ayakla aştım patikaları. Önce topallıyordum yürürken, üçüncü gün sonunda koşmaya başladım.
Canım istedi koştum, istedi yürüdüm.
Ağladım, kimse duymadı. Nasıl rahatladım o zaman.
İçimdeki taşları attım oralara. Yerine çiçekler açtırdım ruhumda.
Kaybettiğim gücümü kazandım. Doğa aldı beni, yıkadı, sardı, iyileştirdi, geri yolladı.
Kendime işte o zaman bir müzik listesi yaptım “100 yaşıma kadar Runfire Cappadocia” ve “Ölene kadar Likya” diye.
25 Temmuz-2 Ağustos arası Runfire Cappadocia’da ben yine 6G kategorisine yazıldım.
İki senedir hasretle bekliyordum yeniden organize olmasını ve bu sene oldu işte.
http://www.runfirecappadocia.com/TR/ web sitesine girin, bilgileri alın.
Şu satırları okuyan hepiniz yapabilirsiniz. Israrcıyım, çünkü biliyorum yapabileceğinizi.
Mesele koştun koşmadın değil. Sadece yola çıkmak ve devam etmek. Hiç durmadan ilerlediğinde hayatta neleri yapabileceğinizi görmek için gelin istiyorum.
Hatta 2013’te çektiğim videoları, yazdığım yazıları bulun okuyun, internete “yonca runfire” yazın, hepsi çıkar.
Kafanıza, bedeninize, ruhunuza doğa içinde hareket arınması armağan edin bu yaz. Bitirince Yonca haklıymış diyeceksiniz. Hatta bu kafanın bağımlısı olacaksınız.
“Likya ne zamandı yahu?” diye soracaksınız.
Biliyorum... Hadi gelin.
Yonca
“doğal davetiye”
Paylaş