Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Hayat sonsuz bir su, içsene

Yalıkavak’ta evimden çıkıp yokuş yukarı aşağı demem koşarım. Koşamadığım yerde yürürüm. Arada kısa kısa düzlükler var. Giderken çıktığın yokuşu dönüşte iniyorsun elbet. Doğa sana hayatı anlatıyor. Her inişin bir çıkışı, her çıkışın bir inişi var diyor. Aradaki düzlüklerde nefeslen, gücünü topla, devam et diyor.

Haberin Devamı

Geçen sene gördüm onu ilk defa. Sabahın erken saatiydi, koşarak rampadan iniyordum, birden köpekler çıktı karşıma ürktüm. Bana “endişe etme, bir şey yapmazlar” dedi ve beni alkışladı.
Şaştım kaldım. Teşekkür ettim. Nasıl iyi gelmişti o içten desteği ve gülümsemesi.
Malum bizim memlekette o saatte koşana deli diye bakan daha çok. Daha yeni “trend” oldu koşmak çok şükür. Beni alkışlayan o bey “Ne kadar seviniyorum sizi şu dünyanın en güzel doğasında spor yaparken görünce, keşke herkes çıksa. Neden şeker, neden tansiyon diyorlar, üzülüyorum” dedi. “Haklısınız. Keşke...” dedim. Koşmaya devam ettim.
Sonra sadece beni değil, her yürüyeni, ekmek almaya gideni geleni de selamlayan güzel bir insan olduğunu fark ettim. Hani bazı insanlar gülümsediğinde 15 yaşındaki hali gibi gülümser ya, onun da işte öyle bir 60’larının üzerinde bey olduğunu düşündüm kendimce.
Ben koşarım o arkamdan alkışlar, “Ha gayret, çok iyi gidiyorsun” der. Selamlaşırız.
Köpekler arkasında, önünde, onlarla yürüyüşüne devam eder.
Geçen hafta geldim Yalıkavak’cığıma, evi açıp hazırlıyorum çocuklarıma. Gündoğumunda, günbatımında da koşmaya çıkıyorum. Göremedim kendisini. Aklıma düştü. “Belki de yazlığa gelmedi daha” dedim.
Sonra pazartesi günü yokuş yukarı kan ter içinde yürüyorum başım önümde, birden alkışları duydum; “Bravooo, bravo ha gayret!” Yüzümde kocaman gülümseme yanına koştum, “Ben de sizi merak etmiştim, gelmediniz sandım.”
O zaman sohbet ettik işte. Meğer kaç yıldır yaz kış burada yaşarmış. “Sana, ben de seninle koşabilir miyim dersem beni yanlış anlar mısın?” dedi. “Ne demekmiş yanlış anlamak, seve seve koşarım!” dedim, çarşamba sabahı 7 için anlaştık.
Çarşamba sabahı hayatıma yepyeni bir ilham ve mutluluk eken 72 yaşındaki Fahrettin Caner Bey’le takır takır tam 17 km. koştuk!
Hayat hikayesi kalbime dokundu.

Haberin Devamı

Hayat sonsuz bir su, içsene


68’de, 22 yaşındayken gitmiş Paris’e. Su gibi Fransızcası var tabii. Koşarken arada Fransızca konuştuk.
“İlk orada gördüm her yaştan insanın spor yaptığını, koştuğunu, ‘Neden koşuyorsunuz?’ dedim, ‘Sağlık için’ dediler. O günden beri hep hareket ettim, burası cennet, her gün yürüyorum, koşuyorum” dedi.
Sevgili eşi trafik kazasında omurilik felci oluyor. Hayat duruyor o zaman işte. Kurduğu işlerini bile gözü görmez oluyor. 30 küsur sene “başımın tacı” diyerek anlatmasına devam etti, güzel eşine yoldaşlık eşlik ediyor, gözü gibi bakıyor.
İnanılmaz çalışkan. İyi bir işadamı. Türkiye’nin kocaman isimlerini tanıyor. Yok böyle bir kültür ve zeka. 2,5 saatlik koşuda dinlediklerim, bildikleri, anlattıkları, her bir cümlesi içimi açıyor, aydınlatıyor. Bu arada dağları aşarak yokuş aşağı, yokuş yukarı koşuyoruz, tık etmiyor. Bir ara “İsterseniz döneriz, minibüse bineriz” filan diye geveliyorum, “Yoncacım, ben sana kendimi kanıtlamak için koşmuyorum. Rahat ol. Gayet iyiyim. Olmadı hadi bana müsaade derim” diyor. Bakıyorum haklı. O kadar iyi ki! Sağlık kontrollerini de aksatmamış zaten, gayet bilinçli koşuyor, anlatıyor, gülümsüyor hayata, doğaya, gelen geçen arabalara, kuşa, köpeğe, kediye...
Yalıkavak’ta bir çay molası verip dönüşe geçiyoruz.
“Bugün beni paraşütle Rusya’nın ortasına bıraksınlar yine çalışırım, iş kurarım, yine çevrem olur. İnsan yeter ki istesin, yapmayacağı şey yok” diyor. Yaz kış demiyor, sokak köpeklerini ve kedilerini besliyor, onlara bakıyor. Bahçesindeki zeytin ağaçlarından biri rahatsızlanmış, ondan konuşuyoruz. Kâh gülüyorum, kâh gözlerim doluyor. Hele de eşini bir keresinde doktora götürmek için kucaklayıp kaç kat çıkmasını anlatması var ki, tıkanıyorum. Anlattıklarının her biri ayrı cevher, ilham oldu bana.
Güzel insan... Güzel insan...
Hep gülümsüyor.
“Hayatta yapacak ne çok güzel şey var, sonsuzca, insan yeter ki istesin” diyor bana.
“Evet” diyorum.
Evet var...
Sonsuz güzel şey var.
“Ne şanslıyım, sizi tanıdım” diyorum.
2,5 saat sonunda onun evinin önüne geliyoruz. Kızılburun’da...
Bana hayatım boyunca unutmayacağım güzellikte, anlamda, değerde bir dilek diliyor tam ayrılırken.
Gözlerim doluyor.
Minicik gözleriyle kocaman gülümseyen bu güzel adama ne kadar teşekkür etsem az ki!
Kanatlanıp uçsam, 100 yaşıma kadar koşsam, yetmez diyorum kendi kendime. Daha çok koşarız biz Fahrettin Bey’le bu yokuşları, orası kesin. Uzun koşu arkadaşım oldu benim.
Hayat bir su evet.
Akıyor gürül gürül.
Gidin avuç avuç doldurun ve için lütfen
. Kaldırın kafanızı, nefes alın şöyle bir. Dirilin.
Hâlâ hayattasınız.
Durmayın.
Vazgeçmeyin kendinizden.
Hayattan korkmayın, sarılın ona sarılın!
Yonca
“sonsuz”

Yazarın Tüm Yazıları