Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Hasret

Bilmiyorum bizim doğa dediğimiz şeyden anladığımız böylesi bir zenginlik içinde büyümek demek olduğundan mı, yoksa gurbet yaşadığım çöllerde -çölün kendi içindeki doğal zenginliğine hayran olmakla birlikte- yine de Anadolu’nun doğurganlığı, zenginliği üzerine hiçbir güzelliğin üzerine gül koklayamamaktan mı bu halim?

Haberin Devamı

Çok hasretim.
Nasıl içime dokunuyor bir badem ağacı veya başka bir çiçek böcek paylaşımı görünce bu ara anlatılmaz.
Bir badem ağacının tomurcuğunun güzelliğini kanıksamış halde yaşadığımız hayatlar olmasına üzülüyorum.
Bir ağacın tomurcuklanıp meyve vermesine, denizle dağların kucaklaştığı yerde ağaçların denize kök salıp büyümesine uzak kalırsan anlarsın ki bunlar hiç de kanıksanacak şeyler değil, mucizenin ta kendisi işte.
Şükret bence.
Belgrad Ormanı’nda koşarken herkese “Her yer kocaman ağaçlarla dolu. Yüzyıllardır buradalar!” der durur; Bebek sahilde yüzüme çarpan rüzgarın serinliğine hayran olurum.
Bazen neye şaştığıma şaşılarak bakılır bana.
Kimi zaman da Yonca hep abartılı duygulusun denir, alaycı bi bakışla.
Oysa ne kanıksanacak, ne de alaya alınacak kadar sıradan değil hiçbiri.
Herkese zor geliyor bizim yokuşlar, ben yokuş görünce çikolata görmüş çocuk oluyorum.
Badem tomurcuğu görünce de, basıp Datça’ya gidip tam çiçeklendikleri sırada içlerinde aralarında koşturmak istiyorum.
Arı vızıltısı duymayı, cırcır böceği sesinin sohbetimizi bastırmasını özlüyorum.
Deniz delirince “dalgalı denizde yüzemem” diyenlere, ben “tuzları yutarak yanmaya razıyım” diyorum.
Yemin ederim keçi gübresinin o keskin kokusunu özlüyorum!
Ayrık otunun azimli varlığını özlüyorum.
“Ayrık otu candır, köklemeyin!” demek istiyorum.
Bence memleketten sürülen, hasret kalan hiçbir sanatçı, yazar, şair boşuna doğayı yazmamış; boşuna aşkını nefretini öfkesini sevgisini doğayla anlatmamış.
Aşkı da hasreti de doğayla ifade ederek yaşayıp hayatta kalmış.
Anadolu’dan mahrum ve uzak kalmak cezaların, sürgünlerin, gurbetlerin en fenası.
Umutsuz şeyler anlatırken birileri, sen kavuşacak olduğun güne dair umut besler durursun.
Sürgün mü bizimkisi?
Hiç değil.
Nankör müyüm? Değilim.
Aşkla dolu hasret benimkisi!
Zeytin ağaçları diktim Dubai’de bahçemize düşünün gari!
Öyle bi açı hesabı yaptım ki; pencereden klimatize soğuk hava sızdıkça, sıcaktan yanan zeytin çiçeğini kurtarıp zeytin verme olasılığını arttıracak gibi.
Eğer hesabım tutar da verirse eğer zeytin, ilan edeceğimdir zaferimi.
Ayçiçeklerim büyüyor.
Saksıdaki patlıcanım kocaman oldu, o incecik dal bilmem o koca ağırlığı nasıl taşıyor.
Mandalinamdan bir koku yayılıyor ki, sanırsın şu an Ege’deyim. İncir ağacımdaki incirler henüz küçük, büyürse bilmem nasıl kıyıp da yiyeceğim.
Hasretten, bahçemde mini Anadolu yaratmak üzereyim.
Yonca “dolu”

Haberin Devamı

Ormana giriş zammı

Haberin Devamı

Belgrad Ormanı, İstanbul’da -bunca yıkım hastalığına rağmen- hayatta kalmış tek doğa mucizesi.
Tadının İstanbullular tarafından bu kadar az çıkarılmasına şaşıyorum.
O orman başka bir ülkede olsa, insanlar içinden çıkmaz.
Hatta orman varken, en güzel havada bile kendini AVM’lere köle etmeyi hiç anlamıyorum.
Hele çocuklu aileler...
Çocuklar ulu ağaçlar altında koşturup toprakta düşüp canı acımayacakken, AVM koridorlarında betonlarda gezinir dururlar.
Yaprak hışırdıtısına aşık büyüyeceğine çocuklar; elektrik yüklü zeminlerde AVM uğultusuna boğulurlar.
Belgrad Ormanı’na giriş ücreti 6 liradan 12 liraya çıkmış.
Yüzde yüz zam yapılmış yani!
Nasıl olsa millet AVMkolik umru olmaz diye mi, yoksa gelen de gelemesin de ormanı rahatça yerle bir edelim demek için mi gibi paranoyalar aldı beni.
Ormana gidin gitmeyin önemli değil; ama ORMAN önemli.
Hayatınızda bir kere bile gitmeyecek olsanız, ALO 153’e veya bu linke tıklayıp https://crmweb.ibb.gov.tr/ şikayet edebilirsiniz.
Yonca
“ormancı”

Yazarın Tüm Yazıları