Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - Kelebek
Yonca Tokbaş - KelebekYazarın Tüm Yazıları

Fazıl Say

Hayranlık, sevgi, saygı, minnet, teşekkür... Bilmiyorum hangisi tam ifade eder ne hissettiğimi.

Haberin Devamı

Instagram sağ olsun -iyi ki Sevgili Fazı Say Instagram kullanıyor- sanki yan evde, aynı sokaktayız da Fazıl Say’ın yaratım sürecine, Fazıl Say mucizesine tanıklık ve ortaklık edebiliyoruz.
Yarattığı senfoninin doğumunu bizimle daha o an paylaşıyor ya, biz de sayesinde onunla bir o doğumu kutlamayı paylaşabiliyoruz.
Çok sancılı, kim bilir ne kadar zor, ne kadar yorucu, heyecanlı, gelgitli, iniş çıkışlı kocaman bir senfoni yaratma yetisini, Fazıl Say büyük bir mütevazılıkla, samimiyetle ve çat diye bir normallikle bizimle paylaşıyor ya, ekran karşısında dilim tutuluyor.
Bakakalıyorum ekrana.
Şu an okuduğum şeyi gerçekten okudum diyorum. Paylaştığı notaların resmine bakıyorum, (“Fazıl Say’ın notalarına bakıyorum” cümlesini yazabiliyorum şuna bakın!) altına şunları yazmış Fazıl Say:
“11 aylık bir çalışma bugün bitti. 4. Senfoni, ‘Umut Senfonisi’ (Hope), 35 dakikalık bir eser. Günümüzü, bizi ve hislerimizi, terörü, savaşları ve her şeye rağmen yaşamaya olan inancı, tüm umutlarımızı, her şeyin düzelmesi için, güzel bir dünya için olan umutlarımızı müziğe yansıtıyor birbirine bağlı 4 ana bölümde; geniş bir orkestra kadrosu, tüm vurma sazlar ve caz sanatçılarını da kapsayan kadrosu ile. 
Müzik bizim kendimizi ifade ettiğimiz dil. Bildiğim her şeyi döktüğüm bir orkestra eseri ‘Hope’. Bu esere çalıştığım 1 yıllık süreçte, eserimi içimde binlerce kere dinledim, güzel bir ruh katılmış bu müziğe, derin anlamlar, anılar ve memleketimden pek çok öge ile. Bugün burada, Luzern’deki otel odamda, en çok severek ve emek vererek bestelediğim Hope senfonisini bitirdiğim için kutlu bir gün benim için.”
Bu satırları yazıp bizimle paylaştığı an, ben bambaşka bir şehirde, zaman diliminde ama tam o anda, eşzamanlı tanıklık ediyorum Fazıl Say’ın bıraktığı bu mirasa.
Bakın bu çok güçlü, kudretli, muazzam bir lüks, evet lüks!
İşte benim için UMUT denen şeyin ta kendisi bu.
Döneminde Mozart’ın yanında olup da tanıklık etmek gibi.
Yazılan notaların resmini görmek, tarihe canlı tanıklık etmek.
Bizimle UMUT’un doğduğu andaki heyecanını, tüm açıklık ve samimiyetiyle paylaşması, kalbimi gümbürdetiyor.
Tam bu gurura doyamamışken, bir paylaşım daha!
Çanakkale Belediyesi kendisinden TRUVA Destanı’nı anlatan bir müzik eseri yaratmasını rica etmiş, seve seve kabul etmiş.
“Solo piyano için bir eser; Truva Sonatı. Destanı bir de benden dinleyin isterim. Hayatım boyunca konserlerimde çalacağım bir müzik eseri oluşsun istiyorum. Umut/Hope senfonisi biter bitmez çalışmalara başladım. Dün provada orkestracılar da ses açarken Truva’yı biraz çalıyordum; orkestra üyeleri ilgiyle dinlediler yazdığım bölümleri. Demek ki iyi yoldayız. İlk seslendirilişi ağustosta Çanakkale’de” yazıyor.
Resmen gözümle görüp okuduğum bu şey, mucize gibi!
Tarihi bir destanı böylesine ölümsüzleştirmek kadar muazzam bir miras olamaz çünkü. Her adımına cömertçe bizi de dahil etmesi beni çok etkiliyor!
Fazıl Say’ın her eser yaratımına dair yaptığı paylaşımında, aklıma türlü metafor geliyor!
Mesela, hani bir anne hamile olduğunda düzenli ultrasona gider; bebeğinin önce bir küçük kara nokta fetüs, sonra elleri kolları olan kocaman bir bebeğe dönüşmesini elinde siyah-beyaz bir çıktı ile izler ve sağa sola gösterir ya, onun gibi mesela.
Sonra, o sancılar sonrası doğumla eline bebeğini alır hani; Fazıl Say da bize o ilk müjdeyi de, eline aldığı bebeğin gerçeğini de notalarıyla anında veriyor. Öylesine bir sadelikle hem de!
Notalar canlanıyor, adı Umut oluyor, adı Truva oluyor.
Sahnede orkestra ile çoğalıyor, alkışlarla büyüyor. Gerçekten bilmiyorum bunu bu şekilde yaşayan ve yaşatan başka bir örnek var mı?
Ya da kaçı bir Fazıl Say?
Buna tanıklık ettiğim için onur duyduğumu, bize bu şansı verdiğiniz için de teşekkürümü yazmak istedim.
Farkındayım.
Yonca
“Umut”

Yazarın Tüm Yazıları