Paylaş
Çölde olmayan toprak, o sıcakta zorlanan bitki ve tohumları doğayı yoran sistemlerle elde edilen su ve emekle büyütmek ne kadar doğru, sorguluyorum.
Ben her ne kadar yeşilci, çevreci olursam olayım, etrafımda mutlaka birileri benim kurtardığım her yeşil için bir yeşil yok ediyor. Bu da asabımı bozuyor. Tutmayacak göle maya çalan bir deli divane gibiyim. Sürekli çelişkilerle karşı karşıyayım, çok yorucu. Bu beni öfkelendiriyor.
Ne zaman çiçekçi görsem, bir buket çiçek almak için içim gidiyor, alasım geliyor ve almıyorum. Değerlerime, savunduğum her şeye ters düşen bir şey çünkü.
Bahçemdeki begonvillerden, sokaktaki mis gibi kokan çöl güllerinden kurumaya yüz tutanları toplayıp, vazoya koyup mümkün olduğunca yaşatmaya çalışıyordum.
Sokakta ben alana kadar kimsenin yüzüne bakmadığı çöl güllerini ben toplamaya kalkınca polis kızdı. Dokunamıyorum.
Arkadaşımın evinde ne zaman vazoda çiçekleri görsem, kendime öfkeleniyorum. “İkiyüzlülük bu Yonca!” diyorum.
“Canın istiyor ve almıyorsun. Ne var bir kere alsan?”
Bir de bas bas herkese “kalbinden geçeni dinle, gönlünden geleni yap” diye yazıp söylüyorum.
BEN ya-pa-mı-yo-rum!
Ben, kendi kendimin, inandığım değerlerin, savunduğum şeylerin faşistçe kölesi olmuşum, gönlüme kafesler örmüşüm, nefes alamıyorum.
Herkese pet şişeleri küçültmeyi anlattım öğrettim, pet şişeden nefret ediyorum, gel gör ki en yakınlarım beni umursamıyor. Kahroluyorum.
Mesela, evimde amuda kalkmak istiyorum. Boş duvar bulamıyorum. Sonra düşündüm; “Yonca koca evde, amuda kalkacak bir duvar bile yok mu? Peki illa duvar mı gerek? Neden duvar diye tek bir çözüme odaklandın ve duvar yoksa amuda kalkamam dedin kestin attın? Çok istiyorsan parka gider çimde yaparsın.”
Nitekim eve bir daha baktım, koridordaki dolabın önü tam amuda kalkacak yer-miş. Çocuklarla birbirimizi tutuyor, amuda kalkıyoruz. Oh be!
“E Yoncacım TedxReset konuşmaları yaptın; kalbini dinle, kabuğunu kır, kendinle arkadaş ol, hele bir yola çık, kendi yolunu kendin bulursun ve kimsenin çözümüne benzemek zorunda değil senin çözümün. Senin seçimin, senin kararın, senin yolun, senin hatan. Hele bir oraya gel, gerisi kolay!” demedin mi?
1500 kişiye bunu anlatan Yonca, koca dağları kendi kafasına ve hızına göre acelesiz aşan, herkese kendi çözümünü üretme ilhamını, fikrini ve cesaretini verirken iyi; bir buket çiçek almak için bunca cefa!
Ah be Yoncacım, sen kendine bunu yaparsan, sana kim ne yapsın? Eylem ve söylemin bir mi, sen ne kadar gerçeksin, tutarlılık bu mu peki? Veya sen böyle mutlu musun?
Yaptığın sporda, aldığın her nefeste, seviyorum dediğin her arı adına senin bu kadar katı, bu kadar siyah/beyaz olman, seni ne hale getiriyor düşündün mü peki? Yani bunları bu kadar kasarak yapmaktan başka bir çözüm çare yön şekil yok mu be güzelim?
Bu hafta sonu, zeytinlerimin dibinde gökyüzüne bakarken, değerlerimin beni bu hale getirmesinin aslında beni samimiyet ve gerçeklikten uzaklaştırıp yıprattığını, ikiyüzlü hissettirdiğini -yani bazen içimden gelen başka, yaptığım başka- öfkeli bir insana çevirdiğini fark ettim.
Ben içimden geldiği için değil de, öyle olması gerektiği için öyle davranıyorsam, kendi yarattığım “trend”in kul köle ve anlamını yitiren soytarısı olmuşum, yüzleştim.
Sonra denk geldi, çiçek aldım. Kendime izin verdim. Kasmadan...
Bahçemdeki ağaçları sularken acele etmedim. Arkamdan kim kovalıyor bilmem! Toprağın nefes almasına engel olan bazı bitkilere teşekkür ederek ayıkladım. Onlara bile kıyamadığım için aslında koca bahçeyi boğduğumu gördüm, kendim gibi.
Oysa doğada büyük balıklar küçük balıklarla besleniyor. Dünya kocaman bir yuvarlak. Hayat döngüsü dediğin şeyin içinde, tıpkı Yin ve Yang gibi, denge var.
Arılar için bu sıcakta bahçeme iki kâse daha su koydum. Su kâsesinin içine de taşlar. Arılar o taşa oturup su içiyorlar. Sırf ekmiş dikmiş olmuş olmak için saksılara bir şey dikmedim. Hele havalar serinlesin, ekim sonu ekerim.
Sevgiden öldürmek diye bir şey var, gerçekten ben aşırı sevgimden kendimi de bahçemi de boğabilirim.
İnsan önce kendine şefkat, merhamet ve özgürlük tanımalı derken, ben hiç kendimi saymamışım, hep atlamışım.
Buna da şükür, bak fark ettim. Artık çiçek almasam da olur.
Rahatladım.
Ey özgürlük!
Yonca
“küt küt”
Paylaş