Paylaş
Yine cuma günüydü. 22 yıl önce, 9 Aralık... 10 Aralık da cumartesiydi.
Finallerimiz vardı onlara çalışacaktık ama biz, ev arkadaşım Elif’le müzik dinliyorduk. Sertab Erener’in kaseti yeni çıkmıştı.
“Lâ’l”.
Durduk yerde efkarlı, duygusal bir geceydi. Hava da soğuktu.
“Rüya” çalıyordu
Hadi yüreğim ha gayret!
Hele sıkı dur hele sabret
Başını eğme dik tut
Bu bir rüyaydı farz et
Şimdi o gece de, ev de gözümün önüne geldi.
Barbaros Bulvarı’na çok yakın bir apartmandaydı ev.
Bütün ev halı kaplıydı, mavi halı.
Pencereleri açtın mı cadde sesi eve dolardı. Bir de hava kirliliği.
Odalarımız evin arka tarafında olduğundan ve kot farkından bir duvara baktığından, o gürültü odalara varmazdı. Yağmur sesi duvara çarptıkça, başka türlü bir sesi olurdu. Camı açar uyurdum, hava elverince.
O duvarı garip bir şekilde severdim o zamanlar. Bana güven verdiği bile olmuştu.
Oysa şimdi duvarlara bakamıyorum.
Duvara bakan, duvara yakın yerler beni inanılmaz daraltıyor.
Elif’le hayattan, ailelerimizden konuşuyorduk.
“Masal” çalıyordu...
Bir varmış bir yokmuş dünya masalmış
Her yolcudan bu handa hoş seda kalmış
Gökten üç elma düşmüş yuvarlanmış
Herkes payına düşen elmayı almış
Ben çarşamba akşamı telefonda babamla tartışmıştım.
Çok haksızca bir tepki vermişti. Ben de yine bana güvenmiyor, yine paranoyalar yapıyor diye sinirlenip, telefonu neredeyse suratına kapamıştım.
İlla bir kavga ederdik. İlla bir dik dik bakışırdık. İlla horozlanırdık.
“Gel Barışalım Artık” çalıyordu...
Yok mu senin insafın yok mu
Bir güler yüzün çok mu
Dağ mısın taş mısın
O gece Elif’e de babamla olan bu çok itiş kakışlı ilişkimi anlatıyordum.
“Yine kavga ettik babamla” dedim, “Çok üzülüyorum buna” dedim.
Allah korusun ona bir şey olsa, çok üzülürüm.
Babam ölse... “Hiç hazır değilim Elif” dedim.
“Büyü de Gel Çocuk” çalıyordu...
Büyü de gel çocuk büyü de gel
Hadi o yolları yürü de gel
Sonra yattık uyuduk.
Sabah telefon çok erken çaldı.
Annem:
“Yonca baban. Baban iyi değil. Hastane... Kalp krizi. Gel.”
Sonrası çok fazla telefon trafiği, yetişilemeyen uçak, havalimanında bir ankesörlü telefonda anladığım gerçek.
Zaten o sabah telefonu açtığımda her şeyin çoktan bitmiş gitmiş olduğu...
Ben bir gece önce hiç hazır değilim demiştim zaten.
Of o nasıl bir sızı, bak yazarken boğazım, bademciklerim patlayacak tam şu an...
“Lâ’l” çalıyor. Kafamda yine şu an.
Bir bulut olsam, yüklenip yağsam
Dökülsem damla damla toprağıma
Bir deli nehir, bir asi rüzgar
Olup kavuşsam üzüm bağlarıma
22 sene olmuş, babam gideli.
22 sene boyunca amma çok hesaplaşma, ne çok kırılma, ne çok affetme, ne çok isyan yaşadım. 22 sene daha büyüdüm.
Babamın yokluğunda babamı çözdüm, anladım. En çok da kendimi anladım. Gün geldi resmen yokluğuna soru sorup cevap bekledim. İşaretleri cevap belledim.
Acı ve sevdiğin birini kaybetmek en çok sana seni anlama zamanı veriyor belki de.
Babamın gidişidir beni yazmaya getiren.
Hayat... Ne garip.
Zaman insana hasretle yaşamayı öğretiyor.
Dargın değilim çalsın şimdi madem.
Üzgünüm gidenler için
Üzgünüm bitenler için
Sadece çok üzgünüm
Dargın değilim
Paylaş