Paylaş
Ormanın içine.
Orman görmeden büyüyecekler diye ödüm patlıyor.
Dubai’de park bahçe vesaire görüyorlar ama ormanın yerini ne tutabilir ki!
Orman çocuğu Mowgli’nin hikâyesini hatmetmiş, Tarzan’la büyümüş bir çocuk olarak çocuklarımın ormansız kalabilecekleri duygusu içime düştü mü, panik atak oluyorum sanki.
Fırsat oldu, aldığım gibi çocukları Gökova Akbük tarafına götürdüm. Arkadaşım Gülüm’ün yanına.
Daha önce mavi yolculuk yaparken görmüşlerdi oraları ama bu sefer karadan gittik.
Akbük bir cennet.
Gökova, Akbük, Akyaka da bir başka cennet.
Yolda giderken kömür madeni için yok edilen koca bir dağı görünce dilim tutuldu.
Barbarlığımızdan orası da nasibini almış! Yazıklar olsun bizlere ki sahip çıkıp koruyamamışız orayı da.
O şoku atlatamadan orman yoluna atılan çöpleri de görünce kafayı yiyeceğim sandım...
Bu yaz her yeri çöplüğe çevirme becerimiz hayatımın cinneti oldu.
Tatil beldelerine gidebilen, maddi imkanı olan kesimden utandım en çok. Yöre halkı yapmıyor bu pisliği, tatilciler feci.
Ben bu çöp durumlarını yazdıkça aldığım e-postalardan öğrendiklerimse iyice çıldırtıcı bu arada.
Döneyim “ciyan” olayına.
Aslan Cem ve Sinan Ali bütün gün don paça suyun içinde, ormanın dibinde koşturdular durdular.
Deniz kestanesi kurtarma operasyonu gerçekleştirdiler. Hayal dünyalarında saatlerce kayboldular. Bir sualtı bilimcisi oldular, bir orman insanı.
Bir çocuğun doğayla oynamasının zevki ömre bedel. Onları izlemekse izleyeceğin en Oscar’lık film.
Hele Dubai’de büyüyen çocuklarım için böylesi ulu ağaçların altında, ormanın içinde zaman geçirebilmek anlatamam size ne kadar değerli benim için.
Hayatlarında hiç görmedikleri börtü böceği de bu sayede gördüler tabii.
Nitekim Aslan Cem bir taşı kaldırdı oynarken ve çığlığı bastı;
“Ciyaaaaan!”
Ciyan mı?
Ciyan ne?
Çocuk kırkayak nedir bilmez, çiyan diye bir kere duymuş bir yerden, onu da yarım yamalak hatırlıyor ve “Ciyan” gördüm diye çığlık atıyor. Sinan Ali de bir şeye “virüs” diyor ama ne olduğunu çözemedik bir türlü; bir balık cinsi de olabilir, böcek de...
Çocukların dillerinin dönmeyip uydurdukları şeylere kahkahalarla güldük hep birden.
Ardından yandaki evden keçiyle oğlak geldi yanımıza.
Çocuklar keçiyle dolaştı, oğlağın yanaklarından tutup okşadılar.
Aslan Cem ve Destina hayatlarında ilk defa keçi ve oğlakla bu kadar sıkı temasta oldular.
Ulu çamın üzerinde hep beraber ev kurdular.
Bütün gün yalınayak, cıscıbıldak toprakla haşır neşir zaman geçirdiler.
Sivrisineklere yem oldular.
Çocukları sivrisinek sokuyor ya, ben buna bile bayılıyorum biliyor musunuz!
Benim için çocukluk anısı demek sivrisinek sokuğu.
Yazın sivrisinek sokmaz ve seni kaşındırmazsa yaz dediğin yaz olur mu?
Olmaz!
Ama onu bunu şunu bırakın, beni en çok etkileyen şu oldu:
Sinan Ali bir film seyretmiş, çok etkilenmiş. Gece uykusundan korkuyla uyanarak bizim yanımıza geldi. Gülüm onu teselli etti. Ama ne sabırla teselli etti anlatamam. Annelik işte...
Sonunda huzurla uyuyakaldı Sinan Ali...
Sonra ertesi gün bir ara geldi Gülüm’ün yanına;
“Anne sen benim yanımda olduğun sürece ben kendimi çok iyi hissediyorum. Hiçbir şeyden korkmuyorum…İyi ki varsın...” dedi.
Sustuk hepimiz.
Durduk öyle.
Küçük mutlulukları çok seviyorum biliyor musunuz...
En büyük duyguları o küçük şeylerden yakalayıp yaşayabilmeyi.
Bir ciyan, bir oğlak, bir keçi, birkaç çocuk, orman ve sonsuz sevgi.
Mis gibi.
Yonca
“kozalak”
Paylaş