Paylaş
Değişik dikilmiş kıyafetler filan, bakayım dedim.
Dükkan sahibi kadın benle sohbete başladı.
Ufak tefek, zarif, aksanından İtalyan galiba diye düşündüğüm bir kadın. 40’larında var ya da yok.
Derken mağazada bir koltuğun üzerinde avuç içi kadar bir kedicik. Siyah beyaz. Gözleri boncuk gibi. Ama nasıl tatlı bi şey. Bana bakıyor öylece.
Şok oldum. Çünkü Dubai’de bir mağazada, öyle bir ortamda herhangi bir evcil hayvan bulunduramazsınız.
Suç ve yasak. Sonuçları çok ağır. Dükkanı kapatırlar.
Seni ülkeden atmaya kadar gidebilir. Hayvanı da alırlar, ne yaparlar bilemem.
Kadın bana baktı, “Lütfen şikayet etmeyin, evde bırakılamayacak kadar yavru. Mecburdum getirmeye yaşatmak için, aslında çantasında ama gafil avlandım, mama verecektim” diye titreyerek sayıklamaya başladı.
Nasıl şoka girdiysek ikimiz de, kadına sımsıkı sarıldım.
Ne şikayeti!
Sen buna cesaret ettiğine göre, dile benden ne dilersen!
“Çöpleri atarken çöp kutusunun içinde buldum. Torbaya koyup ağzını sımsıkı kapatıp çöpe atmışlar. Birileri resmen ölmesini istemiş.
Ben İtalyanım. Burada yalnızım. Ailem İtalya’da. Hemen annemi aradım. Anne çöplükte torba içinde bir yavru kedi buldum. Avucumun içi kadar. Perişan, bakmak, kurtarmak istiyorum. Sence yapabilir miyim? Korkuyorum.”
Annesinden cevap: “Anna, yıllar evvel bir gün çöpleri atarken, çöpe torba içinde atılmış bir yeni doğmuş bebek ölüsü bulmuştum. Siz 4 kardeş hepiniz küçücüktünüz. Hayatımın en büyük travmasıdır. Her gün o bebek için de dua ederim. Babanla hep o bebeği düşündük. Kapımızın önüne bıraksalardı ona bakar, onu sever, onu yaşatırdık. İnsanlar yeni doğan bebeklerini bile çöpe atabiliyor. Dünya sevgisiz insanlarla dolu. Biz sizi sevgi dolu olun diye büyüttük. Al o yavru kediyi. Canını kurtar. Ona çok iyi bak. Ben o çöplükten bebeği kurtaramadım. Sen bu bebeği kurtar!”
Anna ile sarıldık birbirimize. Ne söylenir ki bu cümleler üzerine!
Adını Leon koymuş.
Şırınga ile beslemiş. İki aylık olmak üzere. Sağlıklı. Veterinere gelip gidiyormuş devamlı.
Ona şahane bir evcik almış, çok güldüm, taklit bir Louis Vuitton.
Nereye giderse yanında Leon. Evde yalnız bırakamam, kimse yok.
Leon geldiğinden beri gelirim arttı. Yalnızlığım bitti.
Hiç tanışmadığım kadar çok insanla tanışıp arkadaş oldum, hayatımda hiç aklıma gelmeyecek kadar çok insandan destek gördüm diyor. Hayatıma mucizeler getirdi şu kadarcık zamanda diyor.
O minnacık kadın karşımda kocaman bir kalp olarak duruyor.
O dükkandan çıkıyorum, karşısında bir kafe var.
Otursam şuraya, yoksa bayılacağım.
Natalia’ymış adı, kafenin sahibiymiş.
Masmavi gözlü, bembeyaz tenli dünya tatlısı bir Doğu Avrupalı olsa gerek. Yanıma yaklaşıyor.
“Leon’u mu gördünüz” diye soruyor.
Evet diyorum, korkarak...
Öylesine dağılmış haldeyim ki, oturup ağlamak istiyorum.
Dünyadaki en korkunç, en yıkıcı, en yok edici varlıklar insanlar!
Dünyadaki en yapıcı, en şefkatli, en kocaman yürekli varlıklar da insanlar.
O kadar iyi olabilen insan, nasıl o kadar da kötü olabiliyor ki?
İyilerden mi, canilerden mi olacaksın?
Hangisine bakıp hangisini besleyeceksin?
Natalia yanıma elinde kahveyle geliyor. Bir de muzlu kek. Evinde yapmış.
O da Leon’u koruyanlardan.
Bakışarak anlaşıyoruz. Azcık rahatlıyorum.
Konuşamıyorum ki bi şey diyeyim.
Kalkıp ona da sarılıyorum.
Öyle acayip her şey. Duygularım altüst.
Dükkanın içinden Anna bakıyor bana. Kucağında Leon.
Nasıl bir bakış o ikisinin de gözlerinde.
Sevgi, minnet, merak, endişe...
Kalplerinin atışını ta bu yazıdan duyarsın istesen bir şekilde.
Duy tamam mı o atan minnacık kalbi...
Senin benim kalbinden bir farkı yok hiçbir kalbin!
Hepsi aynı atıyor...
Pıt pıt pıt pıt.
Sen sevdikçe coşuyor, sevmedikçe ölüyor.
Bi sev Allah aşkına bi sev!
Başka bir şeye ihtiyacımız yok. Sevmekten başka bi şeye ihtiyacın yok.
Sadece bi sev.
Yonca
“darmaduman”
Paylaş