Paylaş
Hadi sen yaptın bunu, evladını nasıl sokuyorsun bu çarkın içine?
Hele o kısmını yüreğim hiç almıyor.
Bütün bunlar yetmiyor, bir öğrencinin bu reklama baktığında ne gibi bir ilham almış olabileceğini düşünmek ve bilememek beni ciddi endişelendiriyor.
Bu reklamın ve içeriğinin ve fikrinin ve söyleminin beni endişelendirmeyen bir kısmı olmadı yani.
Ve dahası, olayı buraya taşıyarak “reklamın iyisi kötüsü olmaz, kendinden söz ettirdi bak” gibi benimsemediğim bir görüşe prim vermiş olma riskim de kendimi fena hissettirdi.
Ben bu reklam yüzünden yoruldum yani.
Yonca
“of anam of”
Geberticem seni
Bilmiyorum kaç kere duydum sokakta, restoranda, tuvalette...
Anne çocuğuna söylüyor;
Geberticem seni!
Durmazsan geberticem...
Oturmazsan geberticem...
Susmazsan geberticem...
****
Taş kesiyorum bu ünlemli cümleyi duyduğumda.
Yine gelirken uçakta diyordu bir anne yavrusuna: “Yemezsen geberticem seni!”
Annelerin söyleminden kazımak yok etmek, sözlüğünden silmek istiyorum bu ve benzeri söylemleri.
Düşünsenize bunu duyan çocuk için “gebermek, gebertilmek” olağanlaşmış bir şiddet eylemi.
İlla gebertmen gerekmiyor, ama bu eylemi kazıyorsun kulağına.
Yani biri büyüdüğünde onu gebertmeye kalksa olur yani. O kadar tanıdık ki!
Annesi demiş ona bin kere... Başkası dese ne olacak ki!
Gebertmek çok şiddetli bir fiil... Kimse bunu demek istemiyor söylerken ama işte o kadar da fena ki bir çocuk için. Bunu söylerken bunu demek istemediğimizi biz biliyoruz; ama çocuk kalbi öyle değil ki.
Ne olur, demeyelim çocuklara böyle şeyler...
Şiddet içeren ne eylem, ne söylem...
Uzak dursun dilimizden, tenimizden.
Yonca
“sakin”
Ha gayret
Yarın ve öbür gün İznik’te, İznik Ultra Maratonu’nda 136km, 83km, 46km ve 10km’de yarışan tüm yerli yabancı atletlere, hepimize bol şans.
Yolumuz da rotamız da zor ama nefis.
Katılmak bile cesaret işi.
Yarış sonrası ne oldu ne bitti, ince detay anlatacağım; ama nefesimi tasarruflu kullanabilirsem 46km boyunca Insagram’dan canlı yayın da yapacağım tabii.
Ha gayret finişte görüşürüz.
Yonca
“bitir de gel”
Manolya
Bu kadar doğa aşığıyım, gördüğüm her ağaca, bitkiye meraklıyım ama böylesini hiç görmemişim demek ki. Belki mevsimine ve o yaş dönemine denk gelmedim hiç.
Ama bu hafta Bebek sahili boyunca koşarken birkaç yerde gördüm.
İncecik dallarında mor, pembe, beyaz avuç içi kadar çiçekleri var.
Hem de yer çekimine isyan edercesine göğe doğru yükseliyorlar.
Yolda yanından geçenlere bile sordum. Kimse adını bilemedi. Hatta birkaç kişi bunca senedir bu yolda yürüyorum, siz sorunca ağacı gördüm dedi. Oysa inanın gözden kaçacak gibi değil, o kadar güzel ki.
En sonunda fotoğrafını paylaştım, “Bir bilen söylesin ne olur adını bana” diyerek.
Meğer manolya imiş.
Önce bu çiçekler, onlar dökülünce de yerine yeşil yaprakları çıkarmış.
Hayret ettim.
Ben manolyanın yeşil yapraklarını ve o ender açan ve açtı mı 7 mahalleyi kokusuyla büyüleyen çiçeğini bilirdim.
Ne ihtişamlı, ne görkemli, ne narin ve kırılgan bir ağaçtır manolya...
Bir kere dikkat ettikten sonra İstanbul’un her yerinde olduklarını da fark ediyorsunuz.
Kaldırın kafanızı bakın şöyle bir sağa sola.
Mutlaka göreceksiniz.
Görüp görebilecek olduğumuz en güzel doğa mucizelerinden birinin mevsimi demek ki...
Manolyanın çiçekli halinin mevsimi gelmiş belli ki.
Yüzünüze gülümseme gelir.
Güzele bakmak sevaptır ya...
Öyle hani.
Yonca
“yine mi çiçek”
Paylaş