Paylaş
Ocağın kapısında bekleşen madenci aileleri gibiyiz, Anayasa Mahkemesi’nin önünde.
Üç senedir mahsurlar.
*
Üç şehit çıkarıldı
şu ana kadar.
Murat, Kaşif, Ali Tatar.
*
Tek tük kurtulanlar oldu; iki sene göçük altında kalıp, dayananlar.
Çıktılar çıkmasına ama...
Yüreklerindeki kahır kanaması durdurulamadı, ağır yaralılar.
*
Ve, yüzlercesi hâlâ karanlık dehlizlerde.
Direniyorlar, yaşıyorlar.
*
Gaz maskeleri yok maalesef.
Mis gibi memleket havasının iftira grizularıyla, yalanmonoksit’lerle bu kadar zehirlenebileceğini tahmin etmemişlerdi.
*
Sensörleri de yoktu.
Çünkü, hayatları boyunca hep dışardan gelecek tehlikeye karşı önlem almışlardı. Asıl içerdeki tehdide karşı alarm lazım olduğu, hiç akıllarına gelmemişti.
*
Baretsizdiler.
Risklerle yüzleşmeye, mermiye-füzeye göğüslerini siper etmeye alışıktırlar, kendilerine yönelmiş namluyu yadırgamazlar
ama, sırtlarından, arkadan, kafalarına balyoz düşeceğini, nasıl hissedebilirlerdi ki?
*
Yaşam odası kurmamışlardı.
Engin denizlerde özgürce yüzerken, uçsuz bucaksız gökyüzünde kanat çırparken, kendi mübarek topraklarında nefessiz bırakılacaklarını, elbette bilemezlerdi.
*
Nereden bilebilirlerdi... Taşeronların çıkar hesaplarına kurban edileceklerini?
*
Üç sene geçti.
Hâlâ oradalar.
Her şeye rağmen yaşıyorlar.
Hayata tutunuyorlar.
*
Bekliyoruz, ocağın kapısında bekleşen madenci aileleri gibi, Anayasa Mahkemesi’nin önünde... Umutluyuz. Ankara’da hâkimler olduğuna, hukukun, insanlığın daha fazla gömülmesine izin verilmeyeceğine, en geç bugün yarın sağ çıkarılacaklarına inanıyoruz. Çok acı çekildi, taşınabileceğinden çok... Umutluyuz.
Paylaş