O madende kaçak çalıştırılan taşeron işçi Ali, anlatıyor

Ali Levent Sığırlıoğlu.

Haberin Devamı

Tam adı bu.

*

Aslında madenci değildi. İnşaatlarda amelelik yapıyordu, kum taşı, briket taşı, hamaliye işleri bitince kapının önüne konuyordu, aldığı zaten üç kuruş yevmiye, üç günde bir işsiz kalıyordu, lağım çukurları kazdı, bulaşıkçılık yaptı, parklarda umumi hela temizledi, çiftliklerde hayvan pisliği temizledi, evde bekleşen çoluğa çocuğa ekmek götürebilmek için, en zor, en pis işlere razıydı, ala ala asgari ücret bile alamıyordu, sigorta zaten yok, bi gün kahvede otururken laf lafı açtı, niye kömür madeninde çalışmıyorsun diye sordular, çalışmam mı dedi, elbette çalışırım ama nasıl gireceğim? Dayıbaşı denilen aracı tipler var, ona git dediler. Gitti. Dayıbaşı denilen herif, kibarca taşeron tabir ettiğimiz, bildiğin köle tüccarıydı. Günlük yevmiyeyle çalışacaktı, aylık maaş falan yok, kaç gün çalışırsa o kadar gün para alacaktı, her gün şu kadar kilo kömür çıkarmak zorundaydı, azını çıkarırsa yevmiye yok, bayrammış seyranmış, hafta sonuymuş, tatil yok, gece yok gündüz yok, hangi saat derlerse o saatte madene girecekti, en az 10 saat, genellikle 12 saat çalışacaktı, aldığı paradan da dayıbaşına komisyon verecekti. Yersen’di... Boynunu büktü, madene girdi, şartlar ilkeldi, emniyet tedbiri sıfırdı, cihaz mihaz yoktu, gaz maskesi adeta birinci dünya savaşından kalmaydı, n’aapsın, girdi çalıştı, köle gibi... Üstüne aşağılandı, bağırıldı, daha fazla kömür çıkarsın diye bi kamçılamadıkları kalıyordu, yaşananlar insanlık dışıydı, sesini çıkaramadı, çıkarırsa kovulacaktı, altı ay çalıştı, ciğerlerinden hastalandı.

*

Haberin Devamı

Sonra?
Dünyanın en prestijli ödüllerinden, İnsan Hakları Edebiyat Ödülü’nü kazandı!

*

Çünkü...
O madenci, Alman gazeteci Günter Wallraff’tı. 1985’te, babaçko bıyık bırakmış, siyah peruğun üstüne kasket takmış, Ali Levent Sığırlıoğlu adıyla sahte kimlik çıkarmış, Türk kılığına girmiş, iki sene böyle çalışmış, ‘En Alttakiler’i yazmıştı.

*

Hem Türkiye’yi, hem Almanya’yı derinden sarsmış, duygusal olarak silkelemişti o belgesel kitap... Ekmek kavgası için acı vatan’ın yolunu tutan, çaresizlik yaşayan Türklerin, nasıl çağdaş köle haline getirildiğini, bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştu. Kahrolmuştuk okurken... Tokat gibiydi.

*

Haberin Devamı

Gel gör ki... Almanya, o kitaptaki Almanya’ydı ama, o kitaptaki Almanlardan ibaret değildi. Her ülkede var olan şerefsizler, orada da vardı elbette ama, vicdan taşıyan, fırsat eşitliğine inanan, adaletli insan evlatları çoğunluktaydı.

*

Yeteneğe imkân tanıyan, yetenekli insanların önünü açan, meslek sahibi yapan Alman sistemi devreye girdi... “Bunlar bizden değil, ayıralım, ötekileştirelim” demediler. Netice? 1985’ten bu yana, aradan geçen 30 sene, biz Türklerin lehine çalıştı. Bugün, Alman futbol milli takımının beyni de Türk, Alman bankalarının tepe yöneticileri de Türk, mimarlarımız mühendislerimiz hekimlerimiz, her meslekte zirveye çıktık, Alman güzellik kraliçesi de Türk, sinema, müzik, moda, üçüncü nesil Türkler, Almanları bile geride bıraktı, her partiden milletvekillerimiz var, Türkiye kökenli bakan var, sivil toplum örgütlerimiz var, işveren olduk, Almanya’da 30 binden fazla Türk patron var.

*

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı olmak isteyen bizim başbakan, Almanya cumhurbaşkanına “papaz, sen işine bak” filan diyor ama... O güya aşağıladığı Alman siyasetçiler, işlerine gayet iyi baktığı için, “en alttakiler”in çocukları “en üst”e çıktı!

*

Dolayısıyla... Yarın Almanya’ya gidecek olan bizim başbakana, bir önerim var. Hazır gitmişken, dönüşte Günter Wallraff’ı da alıp getirsin.

*

Ali Levent Sığırlıoğlu kimliğiyle, taşeron işçi olarak Soma’ya gidip, 2014 Türkiyesi’ndeki çalışma şartları üzerine bi kitap daha yazması lazım.

*

Orası acı vatan, hikâyedir artık.
Burası “acıklı vatan”dır!

Yazarın Tüm Yazıları