Biri ekip lideriydi. Biri askeri tabip. İkisi pilot, biri uçak teknisyeni. Diğer dördü, silahlı-silahsız, saldırı-savunma uzmanıydı.
*
O tarihte, hedef menzile uçabilecek kabiliyette iki özel uçak vardı, biri kiralandı, 200 bin dolar ödendi, Etimesgut askeri havaalanına getirildi. Buluştular. Ekip lideri, arkadaşlar dedi... Ailelerinize telefon edin, uzun olmayan bir süre görüşemeyeceğinizi söyleyin, önce Antalya’ya gideceğiz, Tanrı yardımcımız olsun.
*
Uçtular. Karpuzkaldıran askeri tesislerine yerleştiler. Üç gün kaldılar. Uçağın kuyruğundaki Türk bayrağı ve kimliğini gösteren işaretler bantla kapatıldı. Vakit tamam... Bindiler. Havalandılar.
*
Ekip lideri pasaportları dağıttı. Fotoğraflar hariç, her şey sahteydi. İşadamı görünüyorlardı. Güzel de, nereye gidiyorlar, ne ticareti yapıyorlar, lider hariç, bilmiyorlardı. Kendi aralarında şakalaşıyor, “muz cumhuriyeti”ne gönderme yaparak “herhalde muz tüccarıyız” diyorlardı!
*
Altı saat uçtular, piste tekerlek koydular. Terminal binasında Welcome to Entebbe International Airport yazısını gördüler. Uganda’daydılar. Taaa 23 sene evvel Filistinli korsanlar tarafından kaçırılan ve İsrail komandoları tarafından basılan Air France uçağının enkazı hâlâ oradaydı.
* Başkent Kampala’da, The Windsor Lake Victoria Hotel’e yerleştiler. Dört gün sonra... Ekip lideri odaları tek tek aradı, lobide buluştular, Kenya’ya gidiyoruz, bebek katilini alacağız dedi. Entebbe’ye geldiler, pasaport kontrolüne girerken, bi telefon... Ertelenmişti. Otele geri döndüler. Tarihi belirsiz G Günü’nde gideceklerdi. Artık ne yapacaklarını biliyorlar, bu sefer de, saatler geçmek bilmiyordu.
*
Üç gün sonra, beklenen an geldi. Bindiler, Nairobi Jomo Kenyatta Havalimanı’na indiler. Kule’ye bilgi verildi, iki saat sonra havalanacağız, rotamız Hollanda... Ekibin, Hollandalıya benzeyen sarışın, mavi gözlü elemanı merdiven başına çıktı. Pilot, sağ motoru çalıştırdı. Üç otomobillik konvoy, aprona hışımla daldı, uçağın yanında zınk diye durdu. Hollanda’ya gidiyorum zanneden paket, indi... Hollandalı(!) gülümseyerek, başıyla selamladı. Paket koşar adım merdivenleri tırmanırken, sol ve kuyruk motorları çalıştırıldı, kapı kapandı. Paket, vaziyeti anca o an kavramıştı. Ekip lideri, memlekete hoş geldin dedi.
*
E dün bakıyorum o memlekete... Neredeeen nereye.
*
Hakikaten kâhin gibi adamlarmış, boşuna muz tüccarıyız dememişler!