Paylaş
*
“34 kaçakçının öldüğü hava operasyonunda akrabalarını kaybeden kaçakçı baba-oğul, 80 bin paket kaçak sigarayla yakalandı. Serbest bırakılan kaçakçı baba-oğul, geçen hafta da 63 bin paket kaçak sigarayla yakalanıp, gene serbest bırakılmıştı sayın seyirciler.”
*
E canım sigara çekti tabii.
*
Çıktım sokağa.
Kipa’ya girdim.
Parayı uzattım.
“2 paket Marlboro” dedim.
*
Kasiyer kız, parayı aldı, kasaya koyacağına, kaldırıp, tavandaki floresana doğru tuttu iyi mi... “Hayrola?” dememe kalmadan, raflara yoğurt dizen görevliye seslendi, görevli geldi, kız parayı ona verdi, görevli parayı aldı, kaldırıp floresana tuttu. Ben bekliyorum... Kız “gerçek mi?” diye sordu. Görevli “öyle sanki” dedi. Mevzuya o kadar dalmışlardı ki, araya girdim, “hemen emin olmayın, bi daha bakın” dedim. Görevli bi daha kaldırdı ışığa doğru, bi daha baktı. Sanırsın, para değil, elmas verdim, kaç karat olduğunu tespit etmeye çalışıyor. “Nasıl?” dedim. Bu sefer tenezzül edip bana cevap vermedi, kıza döndü “aleti çıkar” dedi. Kız kasanın altına eğildi. “Ne çıkaracak acaba?” diye, gayriihtiyari ben bile eğildim aşağı doğru... Kutu gibi bi dalga çıkardı. Hani şu, mor ışık filan saçan, paranın gerçek olup olmadığını gösteren aletlerden... Bir an için etrafıma bakındım, markete mi geldim, Merkez Bankası’na mı? Kız parayı alete tuttu, “tamam” dedi. Emin olmuştu. Ama ben emin olamadım! “Sen bi daha bak, n’olur n’olmaz, bunca yıllık kalpazanlık kariyerime leke düşmesin” dedim. Kız “yok yok” dedi, beni teselli etti, “sahte olsaydı anlardım” dedi. Sigaraları ve paranın üstünü verdi. Arkamdaki amca “hadi geçmiş olsun” diye omzumu pışpışlarken, onun arkasındaki teyze tatmin olmamıştı, işkilli işkilli süzüyordu beni... “Bu marketin yetkilisini çağırır mısınız lütfen” dedim. Kız “niye?” dedi. “Sevgilim olur kendileri de, aşk mektubumu elden vereceğim” dedim. Kız baktı ki, kalpazan zannettiği müşteri manyak çıktı... Güvenlik görevlisini çağırdı. Güvenlik görevlisi benim başımda nöbet tutarken, raflara yoğurt dizen filigran uzmanı görevli içeri koştu, yanında bir hanımefendi ve üç adamla geldi. “Sevgilim” diye sallarken, tutturmuşum meğer, yetkili kişi hanımefendiymiş... Vaziyeti anlattım, alt tarafı özür bekliyorum. “Müşterilerimizi korumak için yapıyoruz” dedi. “Ben müşteri değil miyim?” dedim. “Müşteri olabilirsiniz ama, bilemeyiz” dedi. “Peki, bana para üstü olarak verdiğiniz paralar gerçek mi? Lütfen ışığa tutun, ondan sonra bu alete sokun” dedim. “Beyefendi biz kalpazan mıyız?” dedi. “Hayır, kalpazan olan benim, kişi kendinden bilir işi, o nedenle prensip olarak ışığa tutulmayan para üstünü almıyorum” dedim. Kuyruk uzuyor bu arada, bi arkadaki teyze ters ters bakmaya devam ediyor... Bi soru daha sordum, “peki bu sigaralar gerçek mi?” dedim. Yetkili hanımefendiyle gelen üç adamdan biri, “üstünde barkod var” dedi. “Barkod cihazınızı getirir misiniz lütfen, ben nerden bileyim bunun gerçek barkod olup olmadığını?” dedim. İş tatlı tatlı karakola doğru gidiyordu ki, arkamdaki amca devreye girdi, “ben hep burdan alıyorum, sigaralar gerçek” diye kefil oldu. İkna oldum.
*
Çıktım marketten, ağabeyimin işyerine gittim, televizyon açık... Haberlerde “34 kaçakçının öldüğü hava operasyonunda akrabalarını kaybeden kaçakçı baba-oğul, 80 bin paket kaçak sigarayla yakalandı. Serbest bırakılan kaçakçı baba-oğul, geçen hafta da 63 bin paket kaçak sigarayla yakalanıp, gene serbest bırakılmıştı sayın seyirciler” diyor.
*
Aklıma sigara geldi.
Marketteki hadiseyi anlattım.
“Müstahak sana birader” dedi. “Niye?” dedim. “İsviçre mi oğlum burası, marketten sigara alınır mı” dedi. “Ya nerden alınır?” dedim. Yanında çalışan arkadaşa seslendi, “şu köşedekine söyle, kaçak sigaralardan getirsin” dedi. Köşedeki geldi, marka marka... “Marlboro” dedim. 3 lira... Para uzattım. “Ayıpsın abi” dedi, “bu defalık benden, maksat ayağın alışsın...”
Paylaş