Paylaş
Simide gevrek deriz biz.
Çekirdeğe çiğdem.
Kordon elektrik aleti değildir.
Kumru da kuş değildir.
Yengen’i yeriz.
Sen sigorta dersin...
Biz asfalya deriz.
Uzatmayız...
Gidiyom geliyom deriz.
Domates dediğin...
Domat işte.
Evimiz isterse 800 metrekare olsun, balkonda otururuz. Kordon’suz evde oturabiliriz, konforsuz balkonda oturamayız; rahmetli babam klima taktırmaya kalkmıştı. Hıdrellez filan, mazeretler uydurur, sabaha kadar sokaklarda içeriz. Bi oturuşta 80’er midye yeriz, istifno severiz, cibez’e bayılırız, gece 3-4 gibi boyoz’a dalmazsak, kan şekerimiz düşer! Boş lafa karnımız toktur, tırışkadan teyyare gibi atasözlerimiz vardır. Kıdemli bilader’e cankuş deriz.
Denizi kız, kızı deniz, sokakları hem kız, hem deniz kokar. Paraşüt kulesinden atlamayana kız vermezler; kızlarımızı da tavlayamazsın ha... Canı çekerse, o seni tavlar! Liseye giden kızının erkek arkadaşının olması kasmaz babaları; kendilerinin de kız arkadaşı vardı lisede... Bak iddia ediyorum, okey şampiyonası düzenlense, kupayı İzmirli kadınlar alır. Erkekleriyle kahveye giderler çünkü, kızlar kahvesi vardır. Şaşırdın di mi? Al buna da şaşır, nargile içerler. Asidirler. Askılı giyerler, şortla gezerler, öküz gibi bakarsan, bi çakar, bi de duvardan yersin... Gönül Yazar’dır, bir gül takıp da saçlarına, çıktı mı deprem sanırdın kantosuna, Karantinalı Despina’dır onlar... Özgürdürler. Aşklarını yaşarlar, varoşta
bile el ele gezerler.
Erkeklerimiz de fena değildir. Detaya girmeyeyim, sırf Ayhan Işık bi fikir verir. E ayıptır söylemesi, sembolümüz de kuştur... Adı, Yalıçapkını!
Enginarın başkentidir. İzmirlidir incir. Kazandibi hemşeri. 78 çeşit köftemiz olduğu için, McDonald’s’ın bunalıma girdiği dünyadaki tek şehirdir. Zeytinyağı severiz, en boktan duruma düşsek bile, zeytinyağı gibi üste çıkmayı daha çok severiz. Hayata gülümseriz.
Sana ne birader! Keyfimizin kâhyasıyız, yazlıklara gitmek için 8 şeritli otoyol yaptık; Güzelbahçe, Seferihisar, Urla, Karaburun, Çeşme, öbür tarafta Dikili, Aliağa, Foça, çipurayız. Pak Bahadur’u özleriz. Durup dururken faytona bineriz, bi yere gitmeyiz aslında, öööle turlarız. Hava güzel, daralırız, okulu ekeriz. Öğretmenlerimizle
kadeh tokuştururuz.
Saat kaç diye Saat Kulesi’ne bakanı bulamazsın. Altında buluşanlar bile zahmet edip kafasını kaldırmaz, birbirine
sorar saati... Rahatızdır. Çocukları Kemeraltı’da kaybederiz, alışverişe devam ederiz, esnaftan biri bulur getirir, çıkışta Kemeraltı Karakolu’ndan alırız. Ağlayıp zırlamak bi yana,
çoğu dondurmayı bitiremediği için ayrılmak istemez
karakoldan iyi mi.
Aceleye gelemeyiz. Bir sene önceden duyur, de ki, saat 20’de tiyatro başlıyor. 20.30’da geliriz. Sanatçılar da İzmirliyse, 21’de anca başlar. Uçak 6 saat rötar yapsın, istifimizi bozmayız, ekstra bira içme vesilesidir bu...
Hiç kuyruk olmaz. Kuyruk
varsa, İzmirli sıkılır, gider. Pratiktir. 201 sokağı
bulduysan, yanındaki 202’dir. Tek tek isim vermeye üşeniriz.
35’imiz var.
35 buçuğumuz var.
34 plaka gördük mü, kapışırız... Arkadan sirenleriyle, eskortlarıyla isterse Cumhurbaşkanı gelsin, bana mı sordu, tarladan gitsin, makam arabasına yol vermeyiz. Arızayız!
Erkek çocuklarına en çok “Efe” adı konulan yerdir orası... Zeybek duyduğumuzda, içimiz cızzz eder, kalkar oynarız.
Hasan Tahsin, Kubilay... Mustafa Kemal de, ağlar kadınlarımız.
Alsancak, Lozan, Montrö, Hatay, Kıbrıs Şehitleri... Sokak sokak, bulvar bulvar, adres adres, Milli Mücadele Müzesi’dir. Birinci Ahmet Çeşmesi falan yoktur. Cinnah Caddesi, Arjantin Caddesi de bulamazsın pek... Recep Tayyip Erdoğan Kavşağı’nı teklif etmez hiç kimse.
Bak ne dedi, 300 senedir sülalece İzmir’de yaşayan Lucien Arkas, Expo’nun dünya tanıtımında, kulak ver dinle... “İzmir, bu kadar uygarlığa ev sahipliği yapmışsa, tesadüf değil. İzmirliler mutlu. İnsan başka
ne ister ki hayattan? Ege mutfağında, Osmanlı mutfağı var, Yunan mutfağı var, Levanten, Yahudi mutfağı var. 300 sene önce İzmir’e geldik. Anadilim Fransızcayı muhafaza ettim. Hâlâ Katolik’im. Evleniyoruz, ölüyoruz, mezarlıklar yan yana. Cami, kilise, sinagog, yan yana. Hoşgörü ender bulunan bir şey. İzmir, gerçekten hoşgörü şehridir. Gelecek nesillerin İzmirliler gibi, sağlıklı, mutlu olabilmesi için, bize destek olun.”
“Irkçı, faşist” dedikleri
İzmir, budur.
İşgal edildiği gün, bir ulusun kurtuluş savaşını başlatan, işgali sona erdiği gün, o ulusun kurtuluş savaşını sonlandıran, dünyadaki tek şehir... Mustafa Kemal’in, ilk ikametgâh adresidir. Eşini oradan almış sarışın kurt... Anacığını oraya emanet etmiş.
Ve, Meryemana...
Allah günah yazmasın ama, Allah’ın oğlu bile İzmir’e emanet etmiş anasını, düşün gari!
“Gâvur” dediler bize... Baktılar, iltifat olarak algılıyoruz, “ilkel” dediler, “sümüklü” dediler, “lağım” diyen bile oldu. Halbuki “prenses” demiş Victor Hugo... Kendi memleketine bakmış “sefiller”i yazmış, İzmir’e bakmış “prenses” demiş... Ki, hakikaten prenses’tir Smryna... Hitit Prensesi’dir. Dangalaklar Yunanca zanneder ama, özbeöz Anadolu’dur. Zahmet edip incelersen, Kültepe Höyüğü’ndeki çivi yazılı tabletlerde görürsün adını... Veya, şöyle bi derin nefes al istersen, imbat’ımızda vardır
o güzel tenin kokusu.
Özgür irademizle seçtiğimiz milletvekilimize “terörist”, belediye başkanımıza “çetebaşı” denmesi, gayet normal...
Çünkü, gıda kolisine değil, oy sandığına atarız oyumuzu!
81 vilayetin 81’inden de yurttaş yaşar İzmir’de... Kim olursa olsun gel’sin diye diktiğimiz, dünyanın en büyük Mevlânâ heykelimizle gurur duyarız. İzmir’de doğmayı, İzmir’de yaşamayı değil, hayata İzmirli gibi bakmayı, “zihniyet hemşeriliği”ni önemseriz.
Gerekirse, şahdamarımızı keser... Kan veririz.
Urfalı Ahmet’in Antepli Mehmet’in Trabzonlu Hüseyin’in Antalyalı İbrahim’in, Edirne’den Ardahan’a, bu memleketteki tüm yurtseverlerin “kan kardeşi”yiz.
Dedim ya...
Simide gevrek deriz biz.
Çekirdeğe çiğdem.
Domatese domat.
Ama, hıyar’a hıyar deriz!
Ve, üşeniriz, her “hıyarım” diyene, tuz yetiştiremeyiz.
Dolayısıyla, genel istek üzerine yinelediğim İzmir yazımı, “gâvur, ırkçı, darbeci, sümüklü, ilkel” diyenler için, Ayla Dikmen’in Kordon’da üstü açık otomobille gezerken söylediği şarkısıyla sonlandırıyorum: “Ben söylerken gülmedin mi? Anlamazdın, anlamazdın...”
Paylaş