Paylaş
Tahrir meydanındaki deveyi bile naklen yayınlayan bizim arkadaşlar ise, memleket mahşer yerine dönmüşken, penguen yayınladı.
*
Aslında, kutup ayısı yayınlansaydı, başbakanımızın “bahtsız bedevi” vizyonuna daha uygun olurdu.
*
İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batıralım. İstanbul’da basılan gazetelerin, bırak Diyarbakır’ı, Bursa’daki bayiye bile anca ertesi gün ulaştığı, Ankara’yla İzmir arasında alo demek için altı saat beklediğimiz, Samsun cigarasından odun çıktığı, Anadol’un inekler tarafından yendiğine inandığımız, filmlerde n’ayır n’olamaz diye konuşulurken, siyah-beyaz TRT’de necefli maşrapayı bile büyülenmiş gibi seyrettiğimiz günlerde, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... Sansürün bi manası olabilirdi.
*
İlkokul çocuklarının cep telefonundan NBA maçlarını takip ettiği dönemde, iktidarın basını terbiye etmeye kalkışması... “Günümüz gerçekleri”nin algılanamadığının kanıtıdır.
*
Her höt zöt kendi kahramanını yaratır.
Saddam başaramadı.
Körfez savaşını CNN International’dan seyrettik.
Bush başaramadı.
11 Eylül’ün olan bitenini El Cezire’den seyrettik.
Başaramazsınız...
Halk TV’den seyrediyoruz.
*
Sadece 24 kişi onlar...
TRT’de 7 bin kişi var.
Halk TV’de 24 kişi...
Genel yayın yönetmeni Hakan Aygün, maaş almıyor, gönüllü çalışıyor, dolayısıyla işten atılma riski yok! İstanbul’daki haber merkezi, bildiğin apartman dairesi, 3 oda 1 salon, 80 metrekare, salon stüdyo, oturma odası reji... Canlı yayın aracı tamircide, yaptırmak için paraları yok. 3’ü Ankara’da, 3’ü İstanbul’da sadece 6 kameraları var. Hepsi stüdyo kamerası, sabit yani. Aktüel kameraları yok. Mecbur kalınca, söküp, sırtlayarak röportaja gidiyorlar. Helikopterleri var! Bir vatandaşın maket helikopteri var, her sabah motosikletine atlıyor, Taksim’e gidiyor, kameralı helikopterini uçuruyor, en çarpıcı görüntüleri topluyor, sonra geliyor, kasedi Halk TV’ye veriyor; ücretsiz. 81 şehrimizde binlerce muhabirleri var. Hepsi vatandaş. Çekip, internetten gönderiyorlar; bedava. Gazeteci olmayan bilmez, haber tanrısı vardır, haberi habercinin ayağına getirir... Habere gitme imkânları olmadığı için, ahali Halk TV’nin ayağına geliyor. Taksim’e ve Kızılay’a çıkan yol, tam önlerinden geçiyor, pencereden yayınlıyorlar. Başlarına bi kötülük gelmesin diye, apartmanın kapısında nöbet tutan gaziler var. Kadınlar kek getiriyor, börek getiriyor. Neredeyse bütün gazetelerde, televizyonlarda destekçileri var. Mesaisi bitince, Halk TV’de gönüllü kameramanlık yapan var. Gece yarısı gelip, montaja yardım eden var. Telefonla bilgi veren var. Türk Basını’nın “imece”si Halk TV... Gençler kuyrukta, stajyer yağıyor. Nihat Genç orada. Yorumcu kılıklıların alayını topla, tırnağı etmez. Sen trilyonlar döküp, dizi yayınlıyorsun, ahali Gezi Parkı’ndaki dizi oyuncularını, Halk TV’den seyrediyor. Reklamlar başlayınca fırsat bu fırsat tuvalete gidiliyor, bunlar tüy dökücü krem, hortum, horlama cihazı filan yayınlıyor, ahali gözünü bile kırpmıyor, zaplamıyor.
*
Yandaşlar “zurnanın son deliği”yken...
“Düdüklü tencerenin düdüğü”dür Halk TV.
O ıslık sesi olmasa, tencere basınçtan patlar.
*
Medyaya rağmen geldiğini unutuyor iktidar...
Medyaya rağmen giderken, belki hatırlar.
Paylaş