308 kişinin yattığı teneke tavanlı koğuşta, sobalar cayır cayır yanıyor ama, anca kendini ısıtıyor, donuyoruz.
Hele ben...
Kar denilen hadiseyi görebilmek için 50 kilometre yol yapıp Spil Dağı’na giden, İzmirli... Üç fanila, çift don, biri uzun, ata toprağından hediye keçe çorap, nafile, bana mısın demiyor.
"Dikkaaaat!"
Ulan ne oluyor?
Bölük komutanı gelmiş.
Saat gece yarısı, hayırdır?
"Giyinip, dışarda toplanın arkadaşlar" dedi komutan... Eğitimde canımıza okuyan o sert adam gitmiş, zannedersin babam gelmiş, sesinin tonunda şefkat... Kara kara düşünceli, dalgın sanki... Çıktı dışarı. Biz de apar topar giyinip, toplaştık koğuşun önünde.
Tabip asteğmen orada.
Ve, öğrendik.
308 kişiden biri menenjit.
Sanırım ayvayı yedik.
Meğer, ateşlenen arkadaşımızı revire götürmüşler, orada anlaşılmış ki, vaziyet kötü... E bulaşıcı aynı zamanda... Arkadaşımızı hastaneye, bizi de tek tek kontrol için revire.
Karantinaya alındık.
307 kişi temiz çıktı.
Koruyucu ilaçlar filan...
1 hafta sonra hayat normale döndü.
Hastaneye ziyarete gittik... "Çürüğe ayırıp" evine göndereceklerini tahmin ediyorduk. Öyle olmamış. "Canıma kıyarım" demiş.
- Oğlum olmaz öyle şey.
- Olur!
Çaresiz, devam kararı vermişler. Hastanede, kontrol altında ama, asker... Çürük değil. Asla.
*
Günler geçti, 8 ay bitti, bizimle birlikte terhis oldu o arkadaşımız... Kulakları çınlasın diyemeyeceğim, çünkü o ilk vurgunda, bir kulağını kaybetti maalesef... Ama aslan gibi gitti memleketine, huzurla.
*
Dün okuyorum...
Şırnak’ta düşüp ölen Gebzeli er Recep Karaca, meğer, kalbinin delik olduğunu saklamış... Delikmiş ama, mangal gibiymiş o yürek.