Çünkü, dıgıdıktan baht arayanlara yıl yetmiyor, bazı günler iki seans koşuluyor.
*
Ahmet Çakar, soru soruyor, ev dağıtıyor, otomobil dağıtıyor, para dağıtıyor.
Telefon ettim...
Nedir vaziyet?
"Kötü, çok kötü... Beni gören yakama yapışıyor, yarışmaya katılmak için torpil istiyor, ağlayan, yalvaran, sokağa çıkamaz hale geldim" diyor.
En son bir emekli yarıştı...
Maaş 900 lira, iki evlat var, ikisi de üniversite mezunu, ikisi de işsiz, babadan harçlıkla idare ediyorlar, aylık 50’şer lira.
Kaç kişi böyle sırada?
"90 binden fazla!"
*
Acun, soru bile sormuyor...
Önceki akşam, bir İngiliz gelin katıldı. Annesinin 21 tane kardeşi varmış! Kafa káğıdı yabancı, zihniyet yerli yani.
O niye gelmiş peki?
Borcu var, iyi mi...
*
Aradım Acun’u...
Sendeki sıra kaç bin?
"340 bin!"
Vay anam vay... Niye sence?
"İnsanlarımızın çok borcu var. Batan batana... Hem ayağımızı yorganımıza göre uzatmıyoruz, hem de aza kanaat etmiyoruz galiba... Mesela, bir arkadaş katıldı, 30 bin liraya adeta hayatı kurtuluyordu, 40 bin lirayı alıp gitme şansı vardı, kutuyu tercih etti, sıfır lirayla gitti."
Senin durum?
"Ben de boçluyum!"
*
Özetle...
Divanü Lugati’t Türk 2008 versiyonunda, borcu olmayan "ıssız acun kaldı mı?"